PALALI cebinden çıkarttığı Terzi Mezurasının bir ucunu otomobilden birlikte indiği Şoför Haydar'a verip, çömeldi. Bir metre 30 santim uzunluğundaki Mezura ile ölçtüğü ana yolun orta yerindeki 82 santimlik çukuru gösterip, 'Aha burası!' diye söze başlayıp, 'Yol değil, çocuk mezarı gibi! Burası yine iyi yolun diğer kesimlerindeki çukurlar kanalizasyon çukurunu andırıyor. Şoför esnafı ne yapsın. Hergün buradan gidip-gelmek zorunda. Her gidiş-gelişinde de dingili kırıyor' diye yakınmasını sürdürdü...
***
Herkes onu 'Palalı' olarak bilir. Bir dönem Yozgat Şoförler Cemiyeti Başkanlığı görevini yürüten Kemal Palalı, soyadı gibi 'pala' bıyıkları, görkemli görüntüsü ile insana güven veriyordu. Yozgat için renkli bir sima olan Kemal Palalı, Yozgat şehir merkezinden geçen Doğu Anadolu Bölgesi'ni batı illerine bağlayan Uluslararası E-88 Karayolu'nun  Yozgat Şehir Merkezi'nden geçen bölümünde karayolları tarafından gerekli bakımın yapılmamasından şikayet ederken, araçların yollar yüzünden sanayiden çıkmadığını, şoför esnafınının günlük kazancının yarıdan fazlasını ekmek teknesinin bozulan yollardan ötürü neden olduğu arızaları gidermek için harcamak zorunda kaldığını ileri sürüyor, yolların biran önce yapılması talebini her platformda dile gitirip, çözüm istiyordu. Ama pek de çözüm bulunabildiği söylenemez. Kemal Palalı, özellikle karayolunun Cumhuriyet Mektebi bölgesindeki kavşakta oluşan çukurların trafik kazalarına da neden olduğunu ileri sürüyor, 'dolgu bari yapsalar' diyordu...
***
Ayağa kalktı, elini omuzuma koydu, 'Bak gardaşım, şu gördüğün çukurlar yüzünden burada her gün bir insan kazaya kurban gidiyor' dedi, trafk akışını aksatmamak için Cumhuriyet Mektebi'nin önündeki kaldırıma yöneldik. Palalı, eliyle çukurları gösteriyor, bu çukurların nasıl kazaya neden olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Bu esnada Ankara istikametinden gelen TIR, çukurdan kendisini kurtarabilmek için ani menavra yapmaya kalkışınca, arkasındaki dorse sağa sola savrulup, devrildi. Ortalık birden deyim yerinde ise ana baba gününe dönüştü. TIR Şoförü sakin bir şekilde araçtan indi. Devrilen dorseye baktı. Trafik akışı bir süre tek yönlü verildi. Dorse bulunduğu yerden kaldırılıp, yol açıldı. Palalı ile tekrar Cumhuriyet Mektebi'nin önündeki kaldırımda buluştuk. 'Allahtan ölen-yaralanan yok. Buna şükür' diye söze girdi. 'İşte gördün' diyerek, devam etti, 'Anlatmaya hacet kalmadı. Burada kazalar böyle oluyor. Karayolları bize bakmıyor. Biz bunu her sene yaşıyoruz. Yağmur yağıyor, doldurdukları mıcır suyla birlikte yok olup gidiyor. Sağlam bir şey yapmıyorlar. Yapsalar böyle olmaz. Bu kazalar olmaz. Bu kazayı ucuz atlattık. Allah'tan ölen yok, yaralanan yok. Ama bazı kazalar bu kadar ucuz atlatılmıyor' diyerek, serzenişini sürdürdü. Sonrasında Şoförler Cemiyeti'nin otomobiline binip, Sarıhacılı virajına gittik. Orada durum daha da vahim. Öyle diyordu, Şoförler Cemiyeti Başkanı Palalı. Yolun kenarında otomobili durdurdu, birlikte indik. Boğazı andıran, Ağustos'un sıcağında bile esen rüzgarı ile insanın üşümesine hissetmesine neden olan bu boğaz, özellikle kış aylarında yolu kullananlar için büyük sorun yaratıyordu. Çoğu zaman yağışlar nedeniyle trafiğe kapanan, bazı zamanlarda yaşanılan trafik kazası nedeniyle trafik akışı saatlerce duran bölgenin de ıslahı gerekiyordu. Cemiyet Başkanı Palalı onun mücadelesini verip, sesini duyurmak istiyordu. Uçurumun kenarına kadar yaklaştık. Aşağıya bakamıyorduk. Çünkü her an kayıp, uçurumdan, derenin içerisine düşme ihtimalimiz vardı. Palalı, 'Biz buradan bakamıyoruz, burasını bilen sürücüler korkuyla, ecelle, taşıdıkları canlarla buradan geçmeye çalışıyor. Bir anlık dikkatsizlik, aracın içerisindekileriyle birlikte uçuruma inmesi anlamına geliyor' diye yakındı. 
***
Yozgat Şoförler Cemiyeti Başkanı Kemal Palalı'nın sözünü ettiği Sarıhacılı geçidi, gerçekten korkuntç bir yerdi. Tek yol vardı, gidişli gelişli. Araç sollamak mümkün değildi. Virajlı bu yolda önünü görmek zordu. Uçurumun bulunduğu bölgeye cemiyet tarafından konulan korkuluk benzeri tahtalar, Karayolları tarafından 'Sürücünün dikkatini dağıtıyor' gerekçesiyle sökülmüştü. Yaklaşık bir ay önce Ankara istikametinden Sivas yönüne gitmekte olan bir otobüs, sabahın ilk saatlerinde sürücünün gözünü kamaştıran sabah güneşi nedeniyle virajı alamayıp, uçurumdan aşağıya inmişti. Kazada ölen olmamıştı ama otobüs içerisindeki yaralılar, saatlerce kendilerini kurtarmak üzere gelecek yardımı bekledmişlerdi. Koyunlarını otlatmakta olan çoban tesadüfen farkedip, sesleri duymuş, jandarmaya haber verince, yardım gelebilmişti...
***
Palalı, 'Buradan otobüs uçurama indi. İnsanlar yaralandı. kazadan değil ama seslerini duyuramasalar, açlıktan, soğuktan öleceklerdi' diye devam etti. Palalı, biran durakladı. Sağına-soluna bakındı. Ardından, 'Karayolları kendisi bir şey yapmıyor, bizim yaptığımıza da engel oluyor. Vallahi biz sahipsiz bir vilayetiz' diye devam etti. Durdu. İçini bir kez daha çekti. Dokunsan ağlayacak gibi. Cebinden çıkarttığı Yenice Sigarasını ağzına götürdü. Kibriti çıkartıp yaktı. 'Kusura bakma' dedi, 'Kafam iyice karıştı. Canım sıkıldı, sana ikram etmeyi unuttum' diyerek, cebindeki sigara paketini çıkartıp, banada ikram etti. 'Sağol' diyerek, içmediğimi söyledim. Tekrar cebine koydu ssigarasını. 'Bizim tek isteğimiz sesimizi duysunlar. Yol değil sanki çocuk mezarına dönüşen yollarımızı yapsınlar, bu uçurumdan sürücülerimiz korkarak geçmesin!' dedi. Ekledi, 'Biliyormusun buradan geçmek zorunda olan sürüceler yakınlarıyla helalleşip, sonra yola çıkıyorlar...'