ARALIK ayı olmasına karşın, hava açık, yazdan kalma bir gündü. Okulun avlusunda toplanan öğrenciler, İstiklal Marşını okuduktan sonra, sadece okulun müdürü, öğretmeni, müstahdemi değil, aynı zamanda köy muhtarlığını da üstlenen, kısa boylu, etine dolgun, saçlarının bir bölümü daha genç yaşında dökülmüş olan Ahmet Kayhan'ın 'iyi tatiller!' demesini, bekliyordu.. Önce 'nasılsınız çocuklar!' dedi, hep bir ağızdan 'sağol!' karşılığı verildi. Öğrenciler, çantalarını hazırlamış, Ahmet hocanın 'dağlabilirsiniz!' demesini sabırsızlıkla beklerken, o 'çocuklar! bu hafta ne haftası?' diye sorunca, herkes birbirinin gözüne baktı. Ahmet Öğretmen, beklediği yanıtı alamayınca, 'bugün yerli malı haftası' diye karşılık verip, 'haydi çocuklar, tarlaya!' diye, sesini yükseltti. Merdivenlerden inip, çocukları bu kez sıra yapmak yerine, etrafında toplamış, kendisinden daha uzan duran çocukların arasında adeta kaybolmuştu. Vakit öğle saatleriydi.. Köyün bekçisi, aynı zamanda okulun müstahdemi olan orta yaşlı 'bekçi baba'yı yanına çağırıp, 'yengen azık hazırlamıştı, onu tarlaya getir!' diye tembih etti, çocuklarla birlikte tarlanın yolunu tuttu...

Köy Enstitüsü...

En büyük ablamın kocası, eniştem olan Ahmet Kayhan Lök Köyü'nden çıkmış Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra Küçük İncirli Köyü'ne atanmıştı. 1960 ihtilali sonrasında okulun müdürlüğü ile birlikte köy muhtarlığı görevini de üstlenmişti. Ziraatçi gibi çalışıyor, öğretmen gibi eğitim veriyor, muhtar gibi köyün sorunlarını çözmeye çalışıyor. Sadece erkek öğrencilerin saç traşını değil, kız öğrencilerin saç bakımlarını yapıyor, köylüleri de zaman zaman traş ediyordu. Eline fırça alıp, hem bekçi hem müstahdem olan kişiyle okulu boyuyor, çevre düzenlemesi yapıyor, kuduz aşısı uyguluyordu, köydeki köpeklere.. Okulda tek sınıf vardı. Her bir sıra bir sınıfı temsil ediyordu. 50 kadar öğrenci mevcudu vardı, henüz 5-6 yaşlarındaydım, o yıllarda. Misafir olarak kalıyordum, ablamın yanında.. O yıllarda öğrenmiştim, okumayı-yazmayı ve gözlem yapmayı...

Ali Nabi'nin bahçe...

Ahmet öğretmen çocukları önce, köyün alt kısmında bulunan mercimek tarlasına götürdü. Oradan, ekimi yapılmış, sıcak havayı görünce biraz yeşermiş tahıl ekili tarlayı gezdirip, bilgiler verdi. Oradan köyün içerisine gelindi. Köyün en zenginlerinden olan Ali Nabi beyin evinin yüksek duvarlarının kenarında akan köy çeşmesinde yüzümüzü yıkadık. Bu arada Ahmet öğretmen, çatal kapıyı çalıp, içeriye girdi. Bir süre sonra hep birlikte çatal kapıdan giriş yaptık. Bahçede ceviz, elma, armut, kiraz ve daha bir çok meyve vardı. Bahçeye ilk kez giriyorduk, diğer öğrenciler de öyle.. Hepsini tek tek anlattı. Sonra evin bekçiliğini yapan şahsa dönüp, 'ağacı hastalandırmışsın, ilkbaharda kireç sür' talimatını verdi...