Ya biz büyüdük ya da zaman büyük bir oyun oynadı bize.
Ne oldu? Ne oldu da her şey birdenbire değişti? Masum zamanlarımız yaşlanmış ve masum yanlarımız paslanmış. Öfke kılıç kuşanmış. Mahrem olan neyimiz varsa ulu orta alkışlara çıkartılmış. Beyazlarımız siyaha teslim olmuş. Temiz saydığımız ne varsa büyük suçların horonunu teper, oradan oraya koşar olmuş.
Kısaca kimi katil, kimi hırsız arsız olmuş. Ve nihayet sonunda denge denen terazi bozulmuş. Namus kavramları pazarlarda tezgâhlara düşmüş. Tezgâh kurmak adetten, tezgâhsız dışarı çıkmak gafletten sayılır olmuş.
    Tezgâhtarlığı iyi olan "pusu" deyip geçmiş...
    Ekmeğe nankörlük ve emanete hıyanet dost gülücüklü sohbetlerde anlaşılamamış.
    Her sırtını dönenin hançerlendiği ve her iyinin kabrinin kazıldığı ancak son bakışta anlaşılmış.
    Su üstü sohbetler karanlıklara çekerken ruhlarımızı, ahretimizi kaybettiğimizi hesaba çekildiğimizde anlamışız.
    Helak koşar adımlarla gümbür gümbür geliyorum derken ve tellallar günah fermanlarını azatlık meydanlarında davul zurnayla tebliğ ederken, sağır sultanlar bile duyarken, kirlerimizden arınmamızın bir tövbe kadar yakın olduğunu anlamamış ha babam tezgâhlar kurmuşuz kâinatın efendisini unutarak.
    Aldatırken aldandığını unutanlar, “ömür” denen çerçevede bin yıl yaşayacağını düşünenler ve hatta ölümsüz olduğunu zannedenler “mahşer günü” milyon pişmanlıklar içerisinde, gözlerinden akan irinlerin pis gömüklüğünde, can telaşında, ruh acısında, yaptıklarının pişmanlıklarında feryatları cehennemi bile ürkütür olmuş…
    Belki de rüyalar tersine çıkarmış ya…
    Belki de anlatılanlar böyle değilmiş ya…
  “Ya sahiyse, ya gördüklerinizin mislisiyle çarpılan acılar sizi bekliyorsa, “o” zaman ne olacak?”
    Bütün can ve ruh sahiplerinin durup, düşünmesinin geldiği bir vakittir bu.
    İnanan ve inanmayanların, kul hakkıyla yaşayanların, öfkesine yenilenlerin, acımasızca öldürenlerin, kirletenlerin, yaptığı fenalığın farkında olup ama yapmaktan da kendini alı koyamayanların vay!
    Haline…
    Pişmanlığın vakti yoktur.
    Gözleriniz kapanmadan, son nefesiniz çıkmadan “pişman olun yaptığınız kötülüklerden ve ellerinizi, yüzünüzü semaya çevirin sonra başınızı eğin, sonsuz pişman olun…”
    Son pişmanlık kabirde gelip çattığında, yanınızda sizi kurtaracak kimse olmayacak…
    Yerin, göğün, sonsuz evrenin ve bizlerin yaratıcısı, “Yüce Allah’ıma” sonsuz şükürlerimle…
    Pişmanlık gelip kapını çaldığında,
    İçinde ona verecek bir şeyin kalmadığında,
    Şayet af da dilesen, sadece boş laf olacağını,
    Mesut zamanlarında şerle yaşamanın,
    Ancak dünyalığına ışık ama
    Ahretine zindan olacağını,
    Nasıl unutursun son pişmanlığın
    Fayda olmayacağını?
    Lakin dönersen bile son nefeste,
    Istıraplarının bir sonu olacağını,
    Kapılar kapandığında ve bir cana kaldığında,
    Allah’tan başka yar ve yardımcın olmayacağını,
    Lalelerin, sümbüllerin, yüzünün solacağını,
    Lakin iyilikle, sabırla kalırsan cennet bahçelerinden
    Ayı, güneşi bile kıskandıracak çiçekler açacağını,
    Her vakit kalbinde “o” sevgiyi barındırsan
    Allah’ın yanında olacağını nasıl unutursun?