SON günlerin gündemini İstanbul ve Tekirdağ'da yaşanılan 'Ispanak zehirlenmesi' meşgul ediyor. Yazılıyor, tartışılıyor. Halbuki bizlere küçük yaşlardan itibaren 'Ispanağın faydaları' anlatılmakla kalmadı, 'Temel Reis' çizgi filmi ile 'Ispanağın insanı nasıl güçlendirdiğine' vurguyu yapıldı...
Sokağa çıkmaya gerek var mı? Kendimizden başlayıp, en yakınımızdan devam ettiğimiz de 'hasta olmayan' kaldı mı? Başta Kanser olmak üzere, kalp ve damar rahatsızlıkları, şeker, böbrek rahatsızlıkları bizi ve çevremizdeki tüm insanları hastane kapılarına mahkum etmiş durumda. Doktorlar koydukları teşhisler sonrasında 'bu hastalıkla yaşamaya alışmak zorundasın!' diyor. Yani, 'hastalığa teşhis koyduk ama tedavi etmiyoruz. Tedavi ettiğimiz zaman ilaç satışları duruyor!' demeye getiriyorlar...
Tarım bölgesiyiz, ülkesiyiz. Babadan kalma doğal ürünlerimizin tohumlarını 'daha çok kazanabilme' hırsı ile çöpe attık. Yerine 'hibrit' denilen tohumlarla yaptığımız tarımdan elde edilen ürünleri tüketmek suretiyle hep birlikte hasta olduk. Şimdilerde 'yerli tohum' peşindeyiz. Yitiğimizi arıyoruz. Bulabildiğimizi ise kabullenemiyoruz. İnatla bizleri hasta eden 'hibrit' tohumlara sarılmaya devam ediyoruz...
Zeytinlikleri yok ettik. Ayçiçek yağını tüketmek gibi bir zorunluluk yaratıldı. Ayçiçeklerin tohumuda hibrit oldu. Ayçiçek yağının damar sertliğine, kalp, damar rahatsızlıklarına, yağlanmaya neden olduğu söyleniyor. Ama biz ısrarla Ayçiçek yağını evimizde kullanmaya devam ediyoruz. Kendi kendimizi hasta edip, sonrasında da deva bulmak için çırpınıyoruz. Ispanak zehirledi. Belirli süre sonra bağışıklık kazanacağız. Belirti hemen ortaya çıkmayacak. Ama biz ders almak yerine hiprit tohuma devam edeceğiz...