Sineyi gönlünde bir lahza hatıramız kalmadı mı sevgili? Bütün şehri giydiren katran karası gecelerimizi, o muhteşem sevişmelerimizle aydınlatan ipekten yumuşak dokunuşlarından bir katrede mi kalmadı sevgili? Ve sevgili gözyaşlarımızla büyüttüğümüz o büyük aşkımızdan hiç mi hiç bir şey kalmadı?
Gümüş kesiği bir yaraydı bizimkisi ve ne zaman kanasa sana hasret düşerdim. Hiç istemezdim kavuşamayan kalplerimizin kanamasını ama nasıl olur bilinmez bir kaza her defasında musallat olurdu başımızda sonra çöküp kaldırımlara ağlardık sevgili…
Halim kötü güzelim, beyaz ölmüş bilelim
Kalbi kara güzelim, güneş sönmüş bilelim…
Gittin külde ateştim, söndüm karda güneştim…
Sustum dilde ateştim, öldüm sende güneştim…
    Hem çok sever, hem de sürekli kavga ederdik. Bu kavgalar bazen can yakmalara uzanırdı. Öyle ki, bazen dağıtırdık her şeyi ve o her şey dediğimiz bütün şeyler kırılır giderdi ama biz gidemezdik. Neydi bizi ayakta tutan? Neydi bizi sürekli itiştirip kakıştırdıktan sonra yine de bağlayan, koparmayan, mıh gibi yere çakan “o” deli, “o” çılgın duygu neydi sevgili?
    Yitip giden o en güzel çağlarımızdan miras kalan aşk küllerimize üflüyorum arada bir sonra yeniden toparlamaya, yeniden canlandırmaya çalışıyorum, mümkün olmayan, bir daha hiç gelmeyeceğini bildiğim yıllarımızı…   
Sende vardır bilmiştim, gamı saklım sevmiştim
Sensiz olmaz demiştim, ömrü ahlım sevmiştim…
Her şey sende bilmecem,
Sönmüş gece düşüncem…
Dilde canım tek hecem, gel de bitsin ölcem…
    Her şeye rağmen yinede çok güzel şey seni düşünmek, seni duyumsamaya çalışmak. Biliyorum sen çoktan unuttun gittin. Belki de yeni bir yuva kurdun, kim bilir boy boy çocukların oldu ve hatta oğlun olduysa benim adımı da koymadın, kim bilir?
NİHAL
    Nihal'in hayatında, siyah dört delikli bir noktaydım sadece, o beklenmeyen kötü sona vardığımda…
    Bir ifadenin en çıra yerinde tanıklık ediyordum kendi hayatıma. Sebil günler bozuk para gibi harcanıp duruyordu sokaklarda. Envai çeşit dudaklar ve gözler vardı…Vardılar sadece, benim yok saydığım, dört delikli kara lekenin koptu kopacak noktasında …
    Bir tığ ile oya misali nakışlıyordu kalbimi Nihal… Zaman zaman, koca koca şişlerle, bir ters, bir düz  örüyordu aşka çıkmayan duvarları. Hep bir labirentin en orta yerinde yakalanıyordum, çıkamıyordum gün ışığına… Dışarıdan üzülenler oluyordu, bazı gülenler... Ter su içinde kalıyor, aciz bir bakışla Nihal'in gelip bütün kapıları açmasını bekliyordum… Açmıyordu…
     Bermuda üçgeninin bir ayağı bendim, bir ayağı duygularım, diğer ayağı kimdi bilemiyordum. Öğrendiğimde, dört delikli bir kol düğmesi gibi sökülüp düştüm Nihal'in göğsünden…
    Ezbere yaşanıyordu ve birkaç gün sonra hiçbir şey hatırlanmıyordu. “O” ateşin çalısı, çırpısı oluyordum çoğu kez ve bir çok kez kül olup rüzgara karışıyordum… Yinede sevmek güzel şeydi… Akşam, sabah olunca unutulsa da…
    Dilimin döndüğünce gecelere ve gündüzlere, birde Nihal'in ceylan gözlerine şiirler yazdım. Ben kendime harç, kendime talaş ve inançlarıma kurban olurken, tek tesellim kalbimi mühürleyen gözleri ve ruhumu ısıtan sıcak nefesiydi…
    İsmi lazım olmayan detaylarda ara sıra boğuldum. Çok kulaç attım, bir kol boyunu aşamadım. Çektiler ha çektiler… Hayal zade ömrümün gerçeği Nihal'di, döşünden sökülüp boğulmadan önce…
    “O” nehrin kanlı damarı kalbim ve “o” ormanın yanan çırası aciz bedenimdir. Dedim ya bir ifadenin en çıra yerinde tanıklık ediyorum kendi hayatıma. Birazdan yanıp kül olacağımı bile bile…
    Uçsuz bucaksız sonu görünmeyen yolun ortasında kaldım bir başıma. Gidiyorum gidiyorum yol bitmiyor.
    Bakıyorum Nihal hiç görünmüyor. Yine yürüyorum, yoruluyorum, kalkıyorum ve yine bakıyorum “O” yok…
    Aslında ben, Siteler Yıldız'da, Burhan'ın Pinokyo bisikletini özlüyorum. Burhan mı?.. İlkokuldan sınıf ve mahalle arkadaşım. 1977'de herkesin kırmızı Pinokyo bisikleti yoktu. Burhan'ın vardı. Bir kere bana sürdürdü.
    Nihal'lerin sokaktan geçtim. Nihal bahçedeydi, beni gördü… Mutluydum gökyüzünde Kırlangıçlar kadar ve özgürdüm Kartallar kadar…
    İşin aslına gelince; ben Nihal'de, göğsünde ki siyah, dört delikli düğmede kaldım…