TÜRK devletinin idare kademesindeki karar vericiler, uygulayıcılar ve mutfağında görev yapanlar milli hafıza ve milli şuur sorunu yaşadıkları, öz değerlerine sırt döndükleri ve aklı kullanmayı geri plana attıklarında, devletinin önceki on yıllarda yaşadıklarının aynısını yaşamasına sebep olurlar.
Konu ile ilgili tarihimizde örnekler bulmak zor değildir. Osmanlı, saydığımız değerleri göz ardı ettiği, dünyadaki gelişmelere duyarsız kaldığı, ilim ve teknikteki gelişmelere sırtını döndüklerinde Duraklama dönemine girdi.
Osmanlının zayıflamasını bekleyen devletler fırsatı kaçırmadı, Rusya da bunlardan biri idi.
Rusların Çariçe II. Katerina döneminde başlayan ve hala da hız kesmeden devam eden ideali “Dünya devleti” olmaktı. O dönemde bu ideallerine en büyük engel de Osmanlı devleti idi. Mutlaka Balkanlarda, Boğazlarda söz sahibi olmak istiyorlardı.
Osmanlının içinde bulunduğu durumdan yaralanmak isteyen Ruslar 1841 yılında yapılan Boğazlar Sözleşmesi ile önemli avantajlar elde etti.
Osmanlı ile Ruslar arasında olan Kırım Harbi’nden Osmanlı galip çıktı ama 30 Mart 1856 tarihinde yapılan Paris Antlaşmasına Rusların koydurduğu “Karadeniz Bölgesi silahsızlandırılacak ve tarafsız hale getirilecek”, “Osmanlı tebaasında yaşayan Ortodokslar siyasi ve dini haklarına kavuşacaklar” maddelerine dikkat etmediler.
Ruslar bu maddelere dayanarak Ortodokslarla ilgili müdahaleye başladılar ve Balkanlarda karışıklıklar başladı, Karadağ Osmanlı’ya harp ilan etti, arkasından Sırplar ve Bulgarların ayaklanması geldi.
Bu gelişmelerin sonu Balkanların elden çıkması, Çanakkale Savaşı ve 1. Dünya savaşını getirdi. Osmanlı yıkıldı Türkiye Cumhuriyeti Devleti kuruldu.
Türkiye Cumhuriyeti kurulalı bir asır bile olmadan yine benzer sıkıntılarla karşı karşıya kalındı. Bu sıkıntının oluşmasını sadece bir döneme mâl etmekte mümkün değil. Her iktidar döneminin bunda önemli oranda payı vardır.
                                                     ***
Anadolu coğrafyası zor bir coğrafyadır. Başka bir ifadeyle Anadolu Coğrafyasının karakteri, üzerinde yaşayanların, vatan kabul edenlerin uyanık, güçlü, akıllı ve bilinçli olmasını yazısız kural olarak şart koşar. Bu coğrafyada birçok devlet kurulmuş ama fazla yaşayamadan silinip gitmiştir. Kalıcı olmuş ve olmaya devam edecek tek millet Türklerdir. Bin yıldır bu toprakları vatan tutmuş Türkler büyük devlet, güçlü millet olarak yaşamıştır.
Bunun aksi olduğu zamanlar olmamış mıdır? Elbette olmuştur. Bu dönemler hafıza ve bilinç sorunun ortaya çıktığı, kültürel, ekonomik, askeri, siyasi, ilmi, teknik ve sosyal sahada zayıfladığı, dünyadaki gelişmeleri okuyamadığı tedbir alamadığı dönemlerdir. Kısaca hafıza ve şuur olgusuna gerçek değerin verilmediği, dünden ibret alınmadığı zamanlardır.
Bu kadim büyük millet ve onu yönetenler vicdan, merhamet, adalet ve kendilerine duyduğu “bilinçsiz” güvenleri sebebiyle dünde yaşadıklarını çabuk unutur. Hafızasını sık boşalttığı için de tedbirsiz duruma düşer.
Bu durumlara düşmememiz için de aklın ön planda olması, hafıza ve bilinçlenme koşulu ile ilim, teknik ve dünyadaki gelişmelerin iyi takibi ve okunması gerekir.