TÜRKİYE, insanlar tarafından tuhaf bir ülke haline getirilmiş olsa da ülkemi seviyorum. Siyasetçilerimizin, önce devlet anlayışından uzak kısır döngüleri, milleti kapsamayan siyasi hırsları, adaletsiz siyasetleri moralimi bozsa da ülkemi sevmeme engel olamıyor.
İnsanlarımızın siyasetçilerden talep ettiği bireysel istekler ve menfaatlerine yönelik yanaşmaları, hiçbiri ülkemde yaşama sevincime gölge olamıyor.
Fakat, şu soruyu sormama da engel olamıyor.
-Yahu, Allah rızası için önce ülkemiz ve ülkemizin çıkarları diyemeyecek miyiz?
Lütfullah Kayalar; Yozgat’a hizmet etmiş, siyasi geçmişi başarılarla dolu milletvekilimiz ve bakanımızdır. Siyasetini takdir edenlerden biriyim. Lütfullah Kayalar, geçtiğimiz günlerde bir STK’nin açılışına katıldı. Yaptığı konuşmasında, '11 bin Yozgatlıyı işe aldırdığını' söyledi.
Eyvallah Sayın Bakanım, Allah razı olsun!
Gelgelelim ki; yaptığınız hayır mı, hizmet mi? Ben adlandıramadım. Eğer hizmetse, Yozgat’a yansıması nerede? Hayırsa, 11 bin kişiyi neye göre belirlediniz?
Türkiye’de devlet kurumlarında işe girebilmek, halk tabiriyle “dayı” veya “torpil” aracılığı ile olabiliyor. Oysa biz, sizi birilerinin dayısı olun diye değil, ülkemize hizmet edesiniz diye seçiyoruz. Yıllardır söylüyoruz; kişiye hizmetin, Yozgat’ın ilerlemesine bir faydası yok, olmayacak da.
Evet, birileri sayenizde evine ekmek götürüyor, ama ya diğerleri? Milletvekillerine ulaşamayanlar, torpili olmayanlar ekmeğini; iş imkanlarının neredeyse yok denecek kadar az olduğu Yozgat’ta nereden, nasıl kazanacağı beni düşündürdü. Ya sizi?
Hepimiz Yozgatlıyız sözde. Fakat, o işe aldırdığınız kişilerin ilçesine, hatta köyüne kadar bakıyorsunuz. İhtiyaç sahibi mi, o iş için gerekli ve yeterli eğitimi almış mı? Bu bilgilere kısmen bakarken, siyasi görüşünü ön planda tutuyorsunuz. Kişi, rozetini taşıdığınız siyasi partiye üye mi, parti içinde aktif mi, değil mi? Bu bilgiler sizin için daha önemli oluyor. Başka siyasi partiden ise, daha vasıflı ve eğitimli olmasına rağmen işe girmesine yardımcı olmuyorsunuz.
Çekerek’te yaşadığım dönemlerden de çok iyi biliyorum. 1995 seçimlerinde, DYP’den vekilliğe adaylığını koyan Sayın Yusuf Bacanlı da Çekerek’in sol görüşlü, Alevi köylerinin oyuna talip olmuştu. Bu köyler, hemşericilik anlayışıyla kendisine oy vermişti.
Peki, Sayın Bacanlı kişilerin mezhebine, köyüne, siyasi görüşüne bakmadan işe alınmalarını sağladı mı?
Sayın Bacanlı, aynı zamanda Sayın Fuat Oktay’ın da köylüsü. Yani Bayındırhüyüklü. Ankara’da bakanlıkları bir gezseniz, eliniz kolunuz Bayındırhüyüklü müdüre, memura, polise çarpar. Neredeyse işsiz kimse kalmadı bu köyde. Bunları yazdığım için hemşehrilerim bana kızmasınlar. Hepsi benim için çok kıymetliler.
Ne yapalım, kütüğümüzü vekillerimizin bağlı bulundukları köylere mi taşıyalım?
Günümüz siyasetçileri de aynı yolun yolculuğuna devam ediyor. Bu yolculuk hiç bitmeyecek gibi görünüyor.
Milliyetçilik güzel bir duygudur elbette. Önemli olan yanı, siyasette ve hayatımızda bu duyguyu nasıl uyguladığımız. Dünyada Türkiye Milliyetçiliği, Türkiye’de doğduğumuz ilin, doğduğumuz ilde, ilçe ve köy milliyetçiliği yapıyoruz. Yapalım da başkalarının haklarına girmeyelim, hukuku çiğnemeyelim, barışçıl ve insancıl siyasetimizle, dini ve ahlaki değerlerimiz çerçevesinde, adaletli davranarak yapalım. 
Liyakatin anlamını, sözlükten öteye götüremediğimiz ülkemizde yaşanan olumsuzluklardan şikayetçi olmamak gerekiyor.
Ne yapmak gerekiyor?
Devletin makamlarını kimlere emanet ettiğimizi, makam sahiplerinin de kurum koltuklarını kimlere emanet ettiğini tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.
Aksi takdirde, birileri dayısının parmak şıklatmasıyla karnını doyururken, birileri de ekmek kavgasının çetin kışını yaşamaya devam edecektir.
Lütfen artık parmağınızı Yozgat’ın gelişmesi için şıklatın!
Hadi heri bi’ torpil de Yozgat’a yapın!