BİR süredir ara vermiştik yazma işine ve tekrar başlamış olduk. Bu süreçte okuyan ve yazılarımızı takip eden kitleyi de görmüş olduk.
Fırından ekmek alırken, yolda yürürken, ‘neden yazmıyorsun?’ sorularını soranlar şahsımı memnun etti.
Öyleyse yazmaya devam etmek gerekiyor.
Hoş, zaten ara vermişliğimiz de yok aslında. Gazetede yazmıyorsak, bir yerlere öyküler de karalamıyor değiliz.
Kim bilir belki bir gün kitap olurlar…
Okumaya hiç ara vermemek gerekir ki yazabilesin…
Okumayan insan yazamaz arkadaş.
Tatilimiz sona erdiğine göre yazma işine dönelim.
***
Önceki gece can sıkıntısından Hababam Sınıfını izledim.
Hayatımda bilmem kaçıncı izleyişimdir.
Nedense yabancı film izleyemiyorum, izlediğim her şeyin içinde bizden olan şeyler arıyorum.
O yüzden aynı Türk filmlerini defalarca izliyorum.
Hababam Sınıfını izlerken bu kez gülmek yerine detaylara takıldım. Filmde farklı şeyler gördüm, dikkatimi çekti.
***
Filmde öğrencilerin dalga geçtiği öğretmenlerin güzel ve temiz giyimleri nedense daha fazla dikkatimi çekti.
Ayrıca her öğretmenin bir albay veya general kadar ciddi ve olgun olmaları da gözüme çarptı.
Derslerine verdikleri önem kadar, öğrencilerin gözündeki ağırlıkları da önemliydi.
Zaten filmde gülme nedenimiz haylaz öğrencileri o olgun, deneyimli ve sert öğretmenlerin dahi dize getirememesi değil miydi?
***
Filmdeki öğretmenlerin kendi aralarında yaptıkları sohbetlerdeki diyaloglar da bu kez dikkatimi çekti. Daha önce Konya Lisesi’nde görev aldığını beyan eden de vardı, Sivas Lisesi’nde çalışan da.
Faruk Nafiz Çamlıbel ‘Han Duvarları’ adlı şiirinde ‘huduttan hududa atılmışım ben’ diyor ya işte o bölüm aklıma geldi ayrıca.
Öğretmenlerin fedakarlığını, çalışma şartlarını ve karşılığında elde ettiklerini vurguluyordu o diyaloglar.
Yani bir öğretmen Anadolu’nun bir bucağından öbür bucağına savrulurken, nice talebeler yetiştiriyordu.
En son emekli olduğunda ise aldığı üç kuruşla yetiştiremediği için, Özel Çamlıca Lisesi’nde az parayla derslere giriyorlardı.
***
Filmin son bölümünde hastanelik olan Mahmut Hoca’nın hastanede ziyaret edilmesi de önemliydi.
Kalp sektesine uğrayan hocayı, 30 sene önce yetiştirdiği talebeleri muayene etmek istemişler, ziyaretine gelmişlerdi.
O günün talebeleri artık profesör olmuşlar, seçkin hekimler arasına girmişlerdi.
Hocalarının hastalığını duydukları an hastaneye damlamışlardı.
Bu bölümde de öğretmenliğin ne kadar kutsal ve yüce meslek olduğu mesajı veriliyordu bizlere.
***
Meseleye Mahmut Hoca gibi bakan idealist öğretmenlerin Türkiye’yi karanlıktan kurtaracağı, aydınlatacağı ve nice profesörler yetiştireceğinin sinyali filmin o kısmındaydı.
Hep gülmek, eğlenmek için baktığımız filmde bu kez bu tür mesajlar gördüm.
Aktarmak istedim…
Bugün talebelerimiz ve öğretmenlerimizin durumu nasıl acep?
Haydi selametle…