Sağlık sektöründe yaşadığı idari hatalar nedeni ile mesleğinde sıkıntılı günler geçiren ve bir arda kendini zorlu bir hukuki mücadelenin içinde bulan doktor, kurduğu dernek ve sendika temsilciliği ile sağlıkta hem doktorların hem de çalışanların yaşadığı sorunları çözümü için mücadele ediyor. Hastanede doktorluk görevini başarıyla yürüten Mustafa Dinler, verdiği hukuk mücadelesi ile sağlık çalışanların Robin Hodd’u gibi…

            Sorgun Devlet Hastanesi’nin başarılı doktorlarından, Hekimler ve Sağlık Çalışanlar İçin Hukuk Derneği Kurucu Başkanı, Yozgat Sağlık Hak-Sen Hekim Hakları Birim Sorumlusu Mustafa Dinler, tek başına doktorluk mesleğinin yanı sıra, meslek hayatında karşılaştığı sorunları meslektaşlarının da yaşamaması için mücadele veriyor. Hukuki kanalda verdiği hak arama mücadelesini sağlık çalışanları için de sürdüren Dinler’in mücadelesi meslektaşları için örnek oluyor.

            Dinler gazetemize bir doktor olarak verdiği mücadelenin öncesi ve sonrasını anlattı.

            Sağlık çalışanlarının ve meslektaşı doktorların sesi olmayı başaran Uzm. Dr. Mustafa Dinler’le çok özel röportajımız:

            Neden hekim ve sağlıkçı hakları ile ilgilenme gereği duydunuz? Çalışmalarınızın kısa tarihini anlatır mısınız?

            2008 yılında bazı idari hatalar nedeniyle mesleğimi icra etmem ile ilgili bazı sıkıntılar yaşadım. Bu olay üzerine gittiğim İstanbul Tabip Odası tarafından durumumun ilgi çekici bulunmaması üzerine iş başa düştü ve 3 gün içinde kendi başıma dilekçe yazarak  davamı açtım. Böylece “şahsım ve sağlık çalışanları açısından hukukun önemini kavrama” sürecim de başlamış oldu. Bu idari süreçler için açtığım iptal davasını kazandım, bu dava Danıştay’da son aşamada ve ayrıca açtığım tazminat davası İstanbul idare Mahkemesi’nde devam ediyor.

            Yaşadığım olayları internet üzerinden paylaştığım zaman gördüm ki, benzer durumda kalan pek çok sağlıkçı var ve bunların çoğu kendilerine yardım edecek merci bulma konusunda sıkıntı yaşıyor.  Ben de artık, hekimler ve sağlık çalışanlarının hukuki dayanışma işinin kurumsallaşma vaktinin geldiğine karar vererek çalışmalarımı “Sivil Toplum Örgütü” boyutuna taşımaya karar verdim.

            “Yaşadığınız olayları internet üzerinden paylaştığınızı” söylediniz. Bu paylaşım işinin şu anki durumu ve Sivil Toplum Örgütü olmakla ilişkisi nedir?

            1960 ve hatta 1970’lere kadar süreçteki işçi ve memurların hak arama mücadeleleri ile şu anki süreçler aynı değil. Aslında, o dönemlerde yapılan ve toplumun çatışması üzerine kurulu mücadele anlayışını pek te tasvip etmiyorum. Fakat 21. yüzyılın gelişi ile beraber, hukuki sorunlar yaşayan insanların internet üzerinden sıkıntılarını paylaşmaları ve ortak bir hukuk yolu arama yoluyla yaptıkları bir yeni mücadele anlayışı gelişmeye başladı. Bu anlayışın, pek çok alan ve konuda devam ettiğine şahit oluyoruz.

            Biz de bilişimi ve interneti kullanarak, hukuk arayan insanların kısa zamanda benzer durumdaki kişilerle buluşturma ve yine dernek ve sendika olarak, setlere en kısa zamanda derman olma yolunu seçenlerdeniz. Kendi bilgi ve belgelerimizi de, en kısa zamanda ilgili kişiye ulaştırmaktayız. Böylece hukuki süreçlerin hekim ve sağlık çalışanları açısından hızlanmasına ve hakkın elde edilme ihtimalinin arttırılmasına katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Şu an internet üzerinden, çoğu hekim olan ve 10.000’in üzerinde üyesi bulunan bir “Hekimler İçin Hukuk Platformu” projemiz ve bir yıl kadar önce kurduğumuz www.hekimlericinhukuk.com web sayfası üzerinden de hekimler açısından hukuki paylaşım sürecimiz devam ediyor. Bu web sayfasında önemli pek çok konuda köşe yazısı, haber ve forum konusu mevcuttur.

            Sağlık çalışanları açısından ise, internet üzerinden çalışmalarımız devam etmektedir ve www.saglikicinhukuk.com internet sitesi yakında hizmete geçmiş olacaktır.

            Niçin hekim ve sağlık çalışanları için olan çalışmalarınızı ayrı ayrı yürütüyorsunuz?

            Hekimler ve sağlık çalışanlarının atama, tayin ve pek çok özlük hakları birbirinden -belki de mantığa ve bilime aykırı bir biçimde- o kadar ayrıştırılmış durumda ki;  kısa vadede, bunu yapmaktan başka çözüm yok diye değerlendiriyoruz. Fakat, uzun vadede bu iki grubun her türlü hakkının ve çalışma biçiminin en azından mantığın el verdiği ölçüde birbirlerine yaklaştırılmış olmasını umut ediyoruz. Böylece, aynı kurumda çalışan hekim ve sağlıkçı arkadaşımızın da daha koordineli çalışabilme şansını elde edeceğini düşünüyoruz.

            Örnek vermek gerekirse; hekimlerin tabii olduğu bir performans sistemi var. Bu sistemde hekimler, yaptıkları tıbbi işlemler ile orantılı olarak döner sermaye alıyor. Halbuki, tüm sağlık çalışanları, az ya da çok çalışsın, aynı döner sermaye geliri elde ediyor. Bu da, hekim ve sağlık çalışanları açısından aynı hastaya bakışın farklı olmasını sağlıyor. Hekim işleri o anda yetiştirmek isterken, sağlık çalışanı bir sonraki nöbet ekibi ile işin halledilmesini talep edebiliyor.

            Hasta hakları kavramının ön plana çıktığı bu günlerde, “Hekim ve Sağlıkçıların Hakları” ne ifade ediyor?

            Çok eskilerde, hasta hakları diye bir kavram yoktu. Hekim, 20. Yüzyıldan itibaren, hastaların da hakları olduğu düşüncesi ağırlık kazanmaya başladı. Hasta hakları ile ilk uğraşanlar hekimlerdir. Hala Türkiye’de, “sağlıkta haklar” konulu ve ağırlıklı olarak hekimlerin düzenlediği toplantılarda, çoğunlukla hastaların hakları konusu işlenmektedir. Fakat, “hekimlerin ve sağlık çalışanlarının zaten güçlü olduğu ve aslen hasta haklarının geliştirilmesi gerektiği” düşüncesi bir miktar abartıldı ve tıpkı “müşteri her zaman haklıdır” mantığı gibi, “hastalar ne söylese haklıdır” imajı doğdu toplumda. Hekimler-sağlıkçılar ile hastalar arasındaki hak dengesi oluşturulmaya çalışılırken, şimdi de zaman zaman hasta hakları kavramının raydan çıktığını görmekteyiz. Son zamanlarda, bizim de içinde bulunduğumuz kişi ve kurumların gayreti ile, bu durumda bir denge arayışı içinde olunduğunu görüyoruz. Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ’ın ve çeşitli üst düzey sağlık yöneticilerinin açıklamaları bunu gösteriyor. Bu, “sağlıkçılara şiddete tolerans gösterilemez” gibi açıklamalar, biraz geç olmakla beraber olumlu gelişmelerdir. Bu gelişmelerin hızlandırılması ve hak kavramının yerine oturtulması için çalışmalarımız sürmektedir.

            Yaptığınız çalışmaları kısaca anlatabilir misiniz?

            Kısaca ve madde madde vereyim:

            17-Mart-Hekim Hakları Paneli-YOZGAT

            Şahsi davalarım:

            Uzman olarak M. Hizmet yapmadığım için pratisyen diplomamın yok sayılması

            Bakaya olmayan hekimin askerlik nedeniyle ilişiğinin kesilmesi

            Mecburi Hizmet Hekimlerinin Sözleşmeli Maaş Alması İle İlgili Danıştay Davası ve Kişisel Dava

            Diplomalarına El Konulan Mecburi Hizmet Hekimleri İçin AİHM Nezdinde Dava(lar)

            TUK Kararı İle Yandal Uzmanlık Hakkı Alanların da Mecburi Hizmet Yapması Gerektiği ile ilgili Bakanlık başvurusu

            29-Haziran- Hekim hakları Paneli-Sivas

            Yozgat ili içerisindeki sağlık faaliyetlerini, sağlıkçıların haklarını da kapsayacak şekilde, nasıl değerlendirebilirsiniz?

            Yozgat İli genelindeki sağlık hizmetlerinin kalitesinin oldukça iyi olduğunu düşünüyorum. Sağlık hizmetine ulaşmadaki en büyük engelin, sağlık çalışanları arasında yöneticiler tarafından ayrım yapılması olduğunu düşünüyorum. Bu uygulamalar genelde, hasta yararından çok kişisel ilişkileri ön plana çıkaran bazı yöneticiler tarafından ortaya konulmaktadır. Ayrıca, yasalara uygun nitelikteki kişilerin yönetici kadrosuna atanması ile ilgili sorunlar da mevcuttur. Bunun dışında sağlıkçı kalitesinin iyi olduğunu söyleyebilirim. Örneğin; Resmi Gazete’de 8.3.2010 tarih ve 27515 sayı ile yayımlanan Hemşirelik Yönetmeliği’nin 9. Maddesi’nde, “Başhemşire olabilmek için hemşirelikte en az lisans eğitimine sahip olmak gerekir. Ancak kurum/kuruluşta, hemşirelikte lisans eğitimine sahip hemşire bulunmaması halinde diğer hemşirelerden de görevlendirme yapılabilir.” denilmektedir. Buna rağmen, pek çok lisans mezunu hemşirenin çalıştığı bazı hastanelerde, lise mezunu başhemşirelerin görevine devam ettiği de gözlemlenmektedir.

MUSTAFA DİNLER KİMDİR?

            1972 yılında Karaman’da doğdum. İlk, orta ve lise eğitimimi Karaman’da tamamladım. 1999 yılında Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra, 2000 yılında “kaplıcalar, doğal içme suları ve bunların romatizmal ve diğer hastalıkların tedavisinde kullanımı” konusunda çalışmalar yapan, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (Çapa) Tıbbi Ekoloji ve Hidroklmatoloji Anabilim Dalı’nda asistan olarak çalışmaya başladım. Buradan ayrıldıktan sonra, aynı üniversitenin Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabalim Dalı’na girdim ve 2006 yılında buradan uzman hekim olarak mezun oldum. Şu an, Sorgun İlçesi Devlet Hastanesi’nde Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı olarak çalışmaktayım. Hekimler ve Sağlık Çalışanları İçin Hukuk Derneği Kurucusu ve Geçici Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütmekteyim. Ayrıca,  Sağlık Hak-Sen Hekim Hakları Birim Sorumlusu ve aynı sendikanın Yozgat İl Temsilcisiyim. Evliyim ve 11 yaşında bir kızım var.

Editör: TE Bilişim