Gazetemiz köşe yazarı, Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, bu güne kadar gerek devlet yapısı, gerekse terörün iç yüzü hakkında yazdığı kitapları ile adından sıkça söz ettirdi. Duayen gazeteci Türkiye'nin artan terör olaylarını bu kez bir gazeteci olarak okurları ile paylaştı.
    Türkiye'de ilkeli, dürüst ve tarafsız haberciliğin sembol isimlerinden biri olan Gazeteci-Yazar Saygı Öztürk, terör üzerine konuştu.  Araştırmacı gazeteciliğin duayenlerinden Saygı Öztürk, her biri belgesel niteliği taşıyan kitaplara imzasını atmış, kimsenin ulaşamadığı belgelere ulaşmış, kimsenin konuşamadığı kilit isimlerle ilk kez röportaj yaparak gündem yaratmış bir isim…
    O hep “ilk”leri yazdı… Yazdığı her haber, karanlıkta kalanları aydınlattı… Yazdığı her kitap, “bilinmeyeni” ortaya çıkardı… İlkeli, dürüst ve tarafsız habercilik anlayışını güçlü kalemiyle birleştiren Saygı Öztürk, “doyumsuz”, bir solukta okunan eserleriyle adından söz ettirmeyi başardı.
    Kitaplarının “kadrolu” önsöz yazarı Gazeteci Emin Çölaşan'a göre Saygı Öztürk, yirmi dört saat “gazetecilik” için yaşayan, durmak, yorulmak bilmeyen “acayip” biri!.. Tedavisi mümkün olmayan bir meslek hastası!..
    Hiçbir gazetecinin gitmeye bile cesaret edemediği bölgelere gidiyor… Hiçbir gazetecinin konuşamadığı isimlerle konuşuyor… 
    Öztürk, Gazete5 isimli internet sitesine verdiği özel röportajını İleri Gazetesi ile de paylaştı.
SORU:Türkiye'nin gündeminde artan terör olayları var… Bir de Başbakan Erdoğan'ın terör olaylarından 'medya'yı sorumlu tutması tartışılıyor. Medyayı suçlu buluyor musunuz?
S.ÖZTÜRK- Bizim bu eleştirilere katılmamız mümkün değil. Buna verilecek yanıt ortada: “Siz terörle mücadele edip, başarılı olun ki o zaman da sizin başarılarınızı yazalım.” Eğer bu ülkenin bir bölgesinde 12 askeriniz şehit ediliyorsa, İstanbul'un göbeğinde 5 kişi terör saldırısında şehit düşüyorsa, bunları basının görmemesi, yazmaması mümkün mü? Basın şehit ailelelerinin feryadını duyurmayacak da ne yapacak? Evladını teröre kurban vermiş bir babanın “Vatan sağolsun, 20 oğlum olsa hepsini vatana feda ederim” diyen feryadını yazmayacak da ne yazacak?
SORU: Başbakan, bu tür haberleri de “ajitasyon” olarak görüyor. Bu haberlerle şehitlerimizin haberleri üzerinden terör örgütünün propagandası yapıldığını iddia ediyor.
S.ÖZTÜRK- Hükümet istiyor ki, bu haberler gazetelerde hiç yer almasın, binlerce kişinin katıldığı şehit törenleri haber haline gelmesin. Böyle bir şey olabilir mi? Yazmadığınız takdirde, ertesi gün insanlarımız haklı olarak isyan eder. 'Şu şarkıcının, bu türkücünün haberine sayfalar ayırmışsınız, bir şehidinizin haberini yayınlamamışsınız' diye… Hükümetler, böyle sıkıştıkları zaman genellikle basını eleştirmeye başlar. Bu tür eleştirilere alıştık artık. Oysa, basın olayları kışkırtmıyor, aksine insanları sağduyuya davet ediyor. Basın, yıllardır silahlar sussun diye mücadele ediyor, üzerine düşen görevi yapıyor. Bir ülkede terör olursa, basın da bunu yazacaktır… Nasıl Başbakan'ın haberleri eksiksiz olarak basında yer alıyorsa, şehit analarının, babalarının görüntüleri ve sözleri de aynı şekilde yer alacaktır basında…
SORU: Başbakan Şemdinli saldırısının ardından Güneydoğu'ya giderek sınır birliklerini dolaştı. Hükümetin, terörle mücadeleyi bundan böyle daha ciddi ele alacağı yönünde yorumlar yapıldı. Katılıyor musunuz?
S.ÖZTÜRK- Keşke daha önce gitseydi. O ortamları daha önce görseydi. Demek ki bu ülkede devlet; 12 asker şehit olunca ayağa kalkıyor. Dağlıca'da 2007 yılında bir karakol baskın düzenlendi. Hemen arkasından, apar topar Cumhurbaşkanı başkanlığında toplantılar yapıldı. Güvenlik zirveleri düzenlendi. O toplantılarda, istihbarat dahil birçok alanda eksiklikler, aksaklıklar belirlendi. Aradan yıllar geçti. Şemdinli'nin Tekeli bölgesinde bir baskın daha yaşandı. 12 askkerimiz şehit oldu. Hemen benzer toplantılar yapıldı. Aynı açıklamalar verildi. İstihbarat zafiyetlerinin giderileceği, koordinasyon eksikliklerinin düzeltileceği yönünde… Demek ki bu ülkede yıllarca terör olmasına rağmen, hala terörle mücadele yönteminde istenilen sonuç alınamamış. Demek ki Hükümet, terörle tam anlamıyla mücadele edememiş… Yıllar önce görülen eksiklikler, düzeltilememiş. “Şimdiye kadar neredeydiniz?” diye sormak gerekmez mi? Yıllarca terörle yaşayan, 35 bin insanını teröre kurban veren, binlerce askeri şehit düşen bir ülkede, hala bu eksiklikler varsa, “Bu zamana kadar neredeydiniz?” diye sorulmaz mı?
SORU- Başbakan, AKP'den önceki hükümetleri suçluyor terör konusunda…
S.ÖZTÜRK- Devletin terörle mücadele konusunda bir kararlılığı olması lazım. Hükümetler değişse bile, başbakan, ordu komutanları, genelkurmay başkanı değişse bile devletin ilgili birimleri kararlı biçimde mücadelesini sürdürmelidir. Bu mücadele sürdürülürken, eksiklik, aksaklık gördüğünüz zaman bunları revize etmelisiniz. Ama mücadele artık hükümetlere göre yöntem değiştiriyor. Böyle olunca eleştiriler de beraberinde geliyor. Muhalefet ve iktidar terörle mücadele konusunda birleşemiyor. Farklı tellerden çalıyorlar. Fakir fukaranın çocukları ölmeye devam ediyor. Bu gidiş daha uzun süre devam edecek düşünüyorum.
SORU- Başbakan'ın siperdeki fotoğrafı da iki gündür medyada tartışılıyor. Siz de garipsediniz mi o görüntüyü?
S.ÖZTÜRK- Başbakan'ın keşke böyle bir görüntüsü olmasa tabi. Ama o siperler de keyfine yapılmıyor. Başbakan'ın gelip orada açıktan yürümesi, ya da diğer askeri yetkililerin açıktan yürümesi doğru olmazdı. Güvenli bir bölge değil çünkü. Sınırın hemen ötesinde örgüt militanlarının uzun namlulu silahlar kullandığını biliyoruz. Görüntüler belki yadırgandı ama siperin görüntüsü ancak öyle olur. Sipere çıkıp orada dimdik durmanın bir anlamı da yok. Bölgede böyle bir yapı var. Bilinmesi gerekiyor. İki gün önce 11 askerin şehit olduğu bir bölge. O kadar tedbir alınmalı.
SORU- Terör ve güvenlik konusunda “uzmanlaşmış” bir gazeteci olarak, son dönemde terörle mücadelede eksiklikler yaşandığını düşünüyor musunuz?
S.ÖZTÜRK- Hükümetin terörle mücadelede zafiyet içinde olduğunu düşünüyorum. Bu tespiti yapmak için, hükümetin terörü devraldığı tarihe bir bakmak lazım. Türkiye'de terörle mücadelenin geçmişini hatırlarsak, 2002 yılına kadar şehit sayımızın giderek azaldığını görürüz. 2002 yılında verdiğimiz şehit sayısı 6'ydı. Bu rakam kesinlikle az değil. Ancak, daha sonraki yıllara baktığınızda, şehit sayısının giderek arttığını görüyorsunuz. 2003 yılında yeni bir hükümet dönemi başladı ve şehit sayısı 21'e yükseldi. Daha sonraki yıllarda sürekli bir artış yaşandı. 2009 yılında şehit sayımız 138, 2008'de 151, 2007 yılında 123. Dikkat edin rakamlara. Önemli bir artış olduğunun göstergesi. Sadece bu yılın ilk altı ayındaki şehit sayımız 53. Bugün yarın bu rakam artabilir. Bütün bunlar, Hükümetin terörle mücadelede başarılı olamadığını gösteriyor.
SORU-Bunda “demokratik açılım”ın etkisi var mı?
S.ÖZTÜRK- Öncelikle, Hükümetin 'açılım' adı altında yürüttüğü çalışmalar, terörü cesaretlendirmekten başka bir işe yaramadı. Bu açılım dedikleri ne ise, kamuoyunun bunu bilmesi gerekiyor. Bir gazeteci olarak biz bilmiyoruz açılımın ne olduğunu! Bunun içinin doldurulması gerekir. Tartışılması gerekir. Ama böyle bir şey yok. Güzel sözler ediliyor. “Analar ağlamasın.
    Babalar ağlamasın” deniyor. Elbette ağlamasın. Ama bunu nasıl yapacağını da bilmemiz lazım. “Akan kan dursun” deniyor. Abdullah Öcalan da aynı şeyi söylüyor. Şimdi bu söze katılmamak mümkün değil. Ama bunun altında, içinde ne var? Bunun karşılığında ne isteniyor belli değil? Laflar güzel ama icraat yok. Terörle mücadelenin ciddi bir biçimde yürütülemediği anlamına geliyor bu.
SORU: Açılım dışında, bu dönemde terör olaylarının artmasına yol açan etkenler ne oldu sizce?
S.ÖZTÜRK- Türkiye'de terörle mücadele tamamen askere havale edilmiş durumda. Güvenlik güçleri, bir taraftan şehit vere vere bu mücadeleyi sürdürürken, bur taraftan da moral ve motivasyonunu yok eden düzenlemelerle karşı karşıya kalıyor. Terörle mücadele eden komutanların, yasa dışı terör örgütünün bir numaralı, iki numaralı sanığı gibi gözaltına alınması, terörle mücadele eden insanların, bölgelerinden getirilip cumhuriyet savcılarının karşısına çıkarılarak terör örgütü üyesi gibi sorgulanmaları, bu ülkede terörle mücadele edenlerin azmini kırıyor. Ne olduğu, kim olduğu belli olmayan kişiler tarafından yazılan ihbar mektuplarına, gizli tanık adı altında ortaya çıkan kişilerin ifadelerine dayanılarak, bu devlete yıllarca hizmet etmiş insanların 'terörist' diye yargılanmaları, terörle mücadele edenlerin azmini çok büyük ölçüde kırmış durumda. Gelinen noktaya baktığımızda, şu anda alt düzeyde görev yapan bazı askerlerin, 'Aman başımıza bir şey gelmesin' diye bazı olayları görmezden geldikleri şeklinde duyumlar alıyoruz. Bu çok ciddi bir durumdur.  Bütün bunların yanında Güneydoğu'da bir taraftan terörle mücadele eden askerler, bir taraftan da yasa dışı örgütle bağlantılı siyasi partinin mensuplarıyla da karşı karşıya bırakılıyor. Önlerine engel çıkarılıyor, Hükümet bu olaylara seyirci kalıyor.
Bir diğer olay, terörle ilgili olarak daha önceki hükümetler döneminde alınan pek çok kararın, bugün keyfi bir takım uygulamalarmış gibi sunulması… Sanki bu düzenlemeler bölgedeki vatandaşa eziyet edilmek için yapılmış gibi bir izlenim yaratılmak isteniyor. Bu çok yanlış.
SORU- Ne gibi?
S.ÖZTÜRK- Örneğin yayla yasağının kaldırılması. Bugün pek çok terör olayı bu nedenle yaşanıyor. Hükümet, vatandaş lehine bazı düzenlemeler yapıyor.
    Bunu, önceki hükümetler de yapmak isterdi kuşkusuz. Ancak güvenlik ihtiyacı bazen öne geçmek durumundadır. Güvenlik gerekçesiyle, vatandaşı rahatsız eden bazı düzenlemelere imza atılabilir. Geçmiş dönemde “yayla yasakları” vardı. Sınır boylarında, terör gerekçesiyle boşaltılan köyler ve yaylalalara vatandaşımızın gitmesi engelleniyordu. Yayla yasakları hükümet tarafından kaldırıldı. “Açılım” adı altında yapılan bir düzenleme bu. Daha sonra, sınır boylarına, yasa dışı örgütün baskısıyla göçerler yerleştirilmeye başladı. Zaten, bölücü örgütün yıllardır beklediği düzenlemelerden biriydi bu.
SORU- Bu yasağın kaldırılmasının ne gibi etkileri oldu?
S.ÖZTÜRK- Hatırlarsanız, Şemdinli olayından sonra bir komutan çıktı “Biz onları önce çoban zannettik” dedi. Herkes garipsedi bu açıklamayı. Bazı meslektaşlarımız alaylı ifadeler kullandı “Teröristi çoban sanmışlar” diye. Ama doğru bu.
    Yayla yasağı kalktığı için, sınır boylarına yerleşen göçerler, teröristlerin işine geliyor. Bunlar birbirine karışmış durumda. Kim terörist, kim sade vatandaş ayırt etmek mümkün değil artık. Askerlerin en büyük sorununun başında bu geliyor. Güvenlik güçlerinin bölgedeki bir gece operasyonunda, yaylaya çıkmış vatandaşlar ile teröristler arasında ayrım yapması çok güç.
    Yarın bir vatandaşımız, terörist diye öldürülse, yaralansa, ne olacak? Bu iddialar gündeme gelecek bu kez. Güvenlik güçleri zan altında kalacak.
Devamı yarın

Editör: TE Bilişim