YIL 2013.
Muhabirliğe başlayalı pek uzun süre olmamış.
Haftalık yazılarımı günlüğe çevirmişim.
Bir de vazife vermişler, her gün sokak sokak dolaşıp röportajlar yapacaksın.
Mesleki manada kendimi geliştirme, insanları tanıma açısından son derece yararını gördüm.
Vatandaş Seçimi Konuşuyor adıyla sokak röportajları yapıyordum.
Yerel seçimler yaklaşmaktaydı.
Vatandaşın bir numaralı isteği kapalı pazar yeriydi.
Herkes kapalı pazar olmamasından şikayetçiydi.
Yeni seçilecek belediye başkanına sunulan ilk üç talebin içerisinde bu vardı.
Yıl oldu 2014.
Adaylar belli oldu, seçim yarışı kızıştı.
Ben röportajlarımı sürdürüyorum…
Tüm adaylar benim bu röportajlarımı, vatandaş taleplerini okuyor.
Seçim vaatleri arasına bu talepleri ekliyor ve söz veriyorlar.
Neticede seçimleri Kazım Arslan kazanıyor.
İlk yaptığı işlerden bir tanesi kapalı pazar yeri yapmak oluyor.
Ondan önce bizim büronun önüne asfalta dizilen insanlar kendilerince pazar kuruyorlar.
Yerden kalkan toz yoğurt kovasının, peynirin üzerinde.
Biri oradan geçerken balgamını yere tükürüveriyor.
Her Salı günü uykulu gözlerle büroya girerken, gördüğüm manzara aynı.
Soğuktan titreyen insanlara çay ikram ettiğimiz oluyor bürodan.
Kapalı pazar inşaatı tamamlanıyor ve büronun önündeki asfalttan oraya taşınıyorlar.
İçerisinde lavabo var, su var, sosyal imkanlar var, tezgahlar var, etrafı kapalı.
Açılışını gerçekleştiriyoruz.
Şimdi dün bir yerel gazetede bakıyorum ki pazar tekrar aynı yere taşınmış.
Üstelik halk çok memnunmuş.
Bu kez asfalt üstüne değil, inşaat alanı üzerine kurulacakmış.
Yıkılan binanın enkazında pazar açılacakmış.
Üstelik belediye de buna izin vermiş!
Bunun üzerine ne denir ki?
Demek ki biz iyiyi ve güzeli istemiyoruz.
Demek ki güzel, modern ve çağdaş olanı bize yakışmıyor.
Demek ki biz Yozgat’ı halen medeni bir şehir görmüyoruz.
Belediye de moderni, hijyenik olanı, temizi dururken halkın sağlığıyla dalga geçer gibi, yıkılan bina enkazında pazar açılmasına izin vermiş.
Herkes halinden memnun…
Kazım Arslan’ın yaptığı kapalı pazar yerini ufak, küçük görüp ‘bu diğer şehirlerin mahalle pazarı’ diye dalga geçenler vardı.
Geldiğimiz nokta itibariyle yapılan pazarın Yozgat’a çok fazla büyük olduğu da ortaya çıkmış oldu.
Ahvalimiz böyleyken bir iki tane vilayet gezip, burada ballandırarak anlatanlara da şaşırıyorum.
Çay yudumlarken “Bolu’nun bir köylü pazarı var aklın durur” veya “Yazın Muğla’ya gittim adamların organik pazarı var bir görsen, bizim Yozgat da köy köy!” gibi cümleler işitmek bana komik geliyor.
Sen güzeli ve iyiyi istemiyorsun ki.
Bak yine hatırladım 2014 yılında yaptığım röportajlarda pek sayın ahalimiz kapalı otoparkın şart olduğunu söylüyordu.
Göreve başlayan belediye başkanına koltuğa oturur oturmaz ‘park yapmadın’ baskısı yaptılar.
Neticede o da tamamlandı…
Ama gel gör ki içine araba koyan yok.
Önceki gün tekrar kavşak daraldığı için saat kulesinin dibine vatandaş arabayı attı gitti.
Oradan dönmeye çalışan kamyon da bir güzel arabasına taktı gitti…
Biz bunu istiyoruz, biz böyle mutluyuz, biz buyuz…
Yozgatlı memnun ise gerisi teferruattır.
Haydi selametle.