Cezaevine 2004 yılında henüz 17 yaşında iken babası ve ağabeyi ile birlikte Sorgun’da işlenen cinayet zanlısı olarak giren Talip İlbaş, demir parmaklıklar arkasında ikinci kitabını çıkardı. İlki şiirlerden oluşan kitabının ikincisine ‘Beş dakika’ ismini veren İlbaş, koğuş hayatını ve töre cinayetinden cezaevine düşen Diyarbakırlı gencin intiharla sonuçlanan vicdan azabına kitabında yer verdi.

BABASI VE AĞABEYİ İLE CEZAEVİNE GİRDİ

Yozgat Açık Cezaevi hükümlüsü Talip İlbaş, Gazetemiz Yazıişleri Müdürü Tarık Yılmaz’a yaptığı özel açıklamada cezaevine girmesine neden olan olayı ve Beş Dakika ismini verdiği kitabı anlattı.
İlbaş’ın hayatı, henüz 17 yaşındayken aynı köyde yaşayan bir aile ile geçmişe dayanan kan davasının 2004 yılında neden olduğu ikinci bir cinayetle tamamen değişir. Cinayet sırasında olay yerinde olmadığını söylese de ağabeyi Selahattin İlbaş ve Nurettin İlbaş ile birlikte birinci derece cinayetten yargılanan Talip, 18 yaşından küçük olmasına rağmen o günün şartlarında kısıtlı imkanlar yüzünden kendini savunamaz, hakkını arayamaz.

CEZAEVİNDE
ÜNİVERSİTELİ OLDU


Parmaklıklar arkasındaki 11 yılını boşa geçirmeyen İlbaş, cezaevi yönetimi tarafından açılan ‘berberlik, doğalgaz tesisatı, bağlama, bilgisayar’ gibi kurslara katılırken, diğer yandan da yarım kalan eğitimini tamamlar. Orta okul mezunu olarak girdiği ceza evinde lise eğitimini tamamlayıp, üniversiteyi de kazanan İlbaş, bu gün Sosyoloji 2. sınıfı öğrencisi. Cezaevinde bir yandan kendini eğitirken, diğer yandan koğuş arkadaşlarının derdine ortak olur, hayata pozitif bakmalarını sağlar. İlkini 2008 yılında çıkardığı şiir kitabı ile yazarlığa başlayan İlbaş, ikinci kitabında töre cinayetinden müebbet hapse mahkum olmuş Diyarbakırlı Mehmet’in başından geçenleri ve cezaevindeki vicdan mahkumiyetine yer verdi.



CEZAEVİ BERBERLİĞİ
YAPIYOR


Cezaevi hayatına ve şahit olduğu dram yüklü yaşanmışlıklara rağmen hayata her zaman pozitif bakmaya çalıştığını söyleyen Talip İlbaş, bu sayede katıldığı kurslar sonunda meslek sahibi olmayı başaran hükümlülerden.
Cezaevinde katıldığı kurs sayesinde cezaevi berberliği yaptığını söyleyen İlbaş, ikinci kitabına ismini veren “Beş Dakika”yı şöyle açıklıyor: “Aslında o ince çizgi ile çerçevelenen olgularımızın tamamı anlık, kısacık ve de beş dakikalıktır. Eğer hayata dair gerçekleştirmiş olduğumuz eylemlerimizin beş dakika sonrasını tahmin etmiş olsak şuan farklı konumlarda olabilirdik. O yüzden keşkelerle neticelenen o beş dakikayı bir kitapla, gerçek yaşanmışlıklarla anlatmaya çalıştım, yeni keşkelerin yaşanmaması ümidi ile.”

KIZ KARDEŞİNİ
ÖLDÜRMENİN VİCDAN
MAHKUMİYETİ!


Yozgat E Tipi Kapalı ve Açık Cezaevi İnfaz Kurumu C5 Koğuşunda kalan 5 hükümlünün de hayata bakışını değiştiren olay bundan iki yıl öncesine dayanıyor. Mehmet, bir sabah vakti C5 koğuşuna töre cinayetinden tutuklu olarak gelir. Günlerce koğuş arkadaşlarına neden ceza aldığını anlatmayan Mehmet’in, bileklerini jiletle keserek intihara teşebbüs etmesi ile ortaya çıkan vicdan mahkumiyeti filmlere konu olacak türden.
Ulucanlar Cezaevi’nden nakil geldiği Yozgat Cezaevi’nde arkadaşlarının ısrarı ile katıldığı konserde sanatçının söylediği ‘Ölmem mi, beni taşlara vurun, tabuta kanım sürün. Aynı tabut içinde gardaşıma götürün’ sözleri Mehmet’in yüreğine dar gelen vicdan azabını dayanılmaz hale getirir ve salondan ayrılır. Talip İlbaş, salondan hızlı adımlarla ayrılan Mehmet’i tuvalette bileklerini kesmiş halde bulur. Koğuş arkadaşının dikkati sayesinde olay yerine çağrılan ambulansla hastaneye kaldırılan Mehmet ölümden döner. Günler sonra kendini toplayan Mehmet’in, ikinci duruşmada aldığı müebbet cezası hayata bakışını tamamen değiştirir

“ONUN ADI ELİF’Tİ,
ABLAMDI”

Töre cinayetinden hüküm yiyen Mehmet, günler sonra koğuş arkadaşlarına işlediği cinayeti anlatmaya karar verir.
Mehmet, kız kardeşini öldürmesine neden olan olayı koğuş arkadaşlarına şöyle anlatıyor: “Onun adı Elif’ti. Ablamdı. Ondan çok özür diliyorum. Ona o kırılası ellerim silah doğrulttuğunda bana bir bakışı vardı işte unutamıyorum. Onla hep aynı şeyleri paylaşarak büyüdük. Acı tatlı günlerimiz oldu. Aile meclisi toplanmış ve ölüm kararı çıkmış, onu da bana reva gördüler. Bana sadece dedi ki ‘Kardeşim eğer ki büyüklerimin başını aşağıya eğecek bir tek olumsuz davranışta bulunmuş isem canım, kanım sana feda olsun. Sen bu konuda üzerine düşeni layığıyla yap. Seni canımdan çok severim Mehmet’im, canım kardeşim. Korkma, çekinme, çek tetiği, bitsin bu işkence.’ Ona beni canından çok seviyormuş, ben onu canımdan çok sevmemişim. Sadece numara yapmışım. Eğer ki onu canımın cananını canımdan çok sevseydim o lanet töre ön plana çıkmazdı.”

“ANKARA’DA MUTLU BİR HAYATIMIZ VARDI”


Ankara’ya gelmiştik. Babam, ben, annem ve Elif. Babamın amacı çocuklarına daha iyi bir gelecek  hazırlamaktı.Ablamla tekstilde beraber çalışıyorduk. Babamsa inşaatta gece bekçisiydi, mutluyduk, huzurluyduk. Ta ki amca oğullarımız bizimle aynı mahalleye taşınıncaya kadar. Ben askere gittim. Bitirmeme az bir süre kalmıştı. Bir telefonla beni çağırmışlardı ve o aile meclisi toplanmış ablamın erkeklerle ilişkisinin olduğunu söylemiş. Amca oğlu da Elif ablamla aynı tekstilde çalışıyordu ve sonuç; verdiler elime bir silah. O mezarlığa ve ben cezaevine, burada öğrendim tüm gerçekleri.

AMCA OĞLUNUN İFTİRASI SONUCU KARDEŞ
KATİLİ OLDU


Töre cinayeti zanlısı 22 yaşındaki Diyarbakırlı Mehmet, kendisini mutlu bir aile yaşantısından kardeş katilliğini ve cezaevinde müebbet hapse götüren gerçeği Ulucanlar Cezaevi’nde öğrendiğinde iş işten çoktan geçmişti.
Cezaevinde ziyaretine gelen kız kardeşinin çalıştığı tekstilin sahibi tüm gerçekleri olduğu gibi anlattı. Amca oğlunun aslında kız kardeşi Elif’i sevdiği ve karşılık alamadığı için iftira attığını cezaevinde öğrendi Mehmet.

OTOPSİ SONUCU: KIZ
KARDEŞİ BAKİRE ÇIKTI


Mehmet, gerçekleri öğrendiğinde yaşadıklarını koğuş arkadaşlarına şu şekilde anlattı: “Bu ziyaretten sonra nevrim döndü. Ulucanlar Cezaevini bir birine kattım. Sonra beni Yozgat Cezaevine sürdüler. İlk duruşmada mahkemenin hakimi otopsi raporlarında ablamın bakire olduğunu söylemişti. Annem mahkemede felç geçirdi, dayanamadılar ablamın suçsuz olduğunu öğrendiklerinde. Benim cezaevine, ablamın kara topraklara düşüşünü kaldıramadılar. Gel de sen dayan bu ıstıraba. Ben jiletle bileklerimi kesmişim nedir bu? Canımın cananına kıymışım… Ama şerefli şerefsizler mertebesinde bulunan aile meclisini hiçbir zaman affetmeyeceğim. Ben affetsem de insanlık asla affetmez. Ablamın o hali gitmez gözümün önünden. Sadece gülüyordu bana. Başım dik diyor, sen de öyle ol diyor. Doğru söylüyor ama nafile, gel de öyle ol bu vicdansızlığa kayıtsız kal, hangi insan bu vicdansızlığa kayıtsız kalabilir ki.”

SİVAS CEZAEVİNDE
İNTİHAR ETTİ


Yozgat Cezaevinde açlık grevine giren Mehmet, tüm ikna çabalarına rağmen bu eyleminden vazgeçmeyince gönderildiği Sivas E Tipi Kapalı Cezaevi 15’inci koğuşta kendini asarak intihar etti.
Mehmet’in koğuş arkadaşı Talip İlbaş, aldığı intihar haberi ile yaşadığı duygu yoğunluğunu şöyle anlattı:
“Sivas’tan gelen intihar haberi ile kelimeler bitmiş, zaman durmuştu. Her şey aslında çok basitti. Örf, adetlerimizin bozuk para misali insanları harcaması. Şuan o töre, geride kalanların şerefini haysiyetini, onurunu, yüceltti mi acaba? İşte suçluyduk insanlık adına. Kardeşi kardeşe öldürttüler. Maalesef toplum olarak suçluyuz, sabıkalıyız.”



Editör: TE Bilişim