Türüdi, "Günümüz Müslümanlarının Dindarlık Anlayışı, Takva ve İhlas Algısı" konulu sohbetinde, ‘dindarlık’, ‘takva’, ‘ihlas’ ve bunların yanlış anlaşılmaları üzerine önemli bilgi ve tespitlerini paylaştı. 
Erdoğan Akdağ Camii İmam-Hatibi Adem Serdar Türüdi, ilgi ile  takip edilen BEYDER sohbetinde ilk olarak dindarlığın anlamını ve kimlere dindar  denildiğini açıkladı. 
“Türkçe’deki kullanımıyla ‘takva’ ve ‘ihlas’, dindarlık görüntüsü ortaya koyan söz ve davranışlardır” diyen Türüdi; “Bunlar halk kültüründe; ruhani bir ses tonuyla, içinde ‘Allah’ kelimesinin telaffuz edildiği veya dini kavramların yer aldığı ‘Maşallah’, ‘İnşaallah’, ‘Allah’ın izniyle’, ‘Hakkını helal et’, ‘Allah razı olsun’, ‘Mübarek’, gibi birtakım ibarelerle ortaya konur.
Yine  ‘takva’ ve ‘ihlas’, yalnızca sözlü olarak ortaya konmaz. Edepli davranışlar olarak görülen ağırbaşlılık, samimi, sakin, çekinik ve içe kapanık duruşlar, oturuşlar, bakışlar ve bu doğrultudaki el kol hareketleri ve yürüyüşler de halk arasında ‘takva’ veya ‘ihlas’ olarak değerlendirilir” dedi. 
Konuşmasına ‘Ahlak’ kavramını açıklayarak devam eden Türüdi, şunları söyledi: 
“Ahlak, insanların huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlamak amacıyla kişiler ve toplumlar arası ilişkileri düzenleyen, insanların örtülü de olsa üzerinde uzlaştığı birtakım kurallardan oluşmaktadır. Ahlak ve din, mutluluğa giden yolu gösterir. Kişinin korkularını, umutsuzlukları umutlu olmaya dönüştürür. Evrensel ahlak da ilahi din de hak ve adalet üzerine kuruludur. Hak ilkeleri, adalet değerleri temsil etmektedir.  Hak barışı, adalet dostluğu getirmektedir.”
İman ve ibadet açısından yeterli gözüken bir dindar veya Müslüman’ın, neden bunlara rağmen ahlaken kusurlu davranışlarda bulunabileceğini ya da ahlaken kendisinden beklenen daha mükemmel bir düzeyde olmayabileceğini  açıklayan Serdar Türüdi; “Neden namaz kıldığı halde veya ibadetlerini yaptığı halde bir türlü günahlardan uzaklaşamıyor? Kur’an; ‘namaz insanları kötülükten ve günahlardan alıkoyar’ ilkesi neden tesirsizdir. Ahlaki değerlere aykırı davranışlar içinde saydığımız: gıybet, hased yalan, iftira ,gurur, kibir, riya, suizan, israf ,cimrilik tama, hırs, şöhretperestlik, makam sevgisi vb duyguların esiri oluyoruz?
Bu zillet halinden kurtulmak için ahlak, kesinlikle bir samimiyet ve şeffaflık içinde yaşanmalıdır. Ahlak, birtakım ahlaksızlıkların kapatılması için kullanılan bir kavram olamaz. Tıpkı, özgürlüğün, karşı tarafı ezmenin meşru kılınması için kullanılan bir kavram olmadığı gibi. Ahlak, kesinlikle bir samimiyet istiyor. Öyle bir samimiyet ki, içimizdeki eksiklikleri, içimizdeki çirkinlikleri öncelikle kendimize itiraf ederek, onlarla yüzleşerek, o yüzleşme doğrultusunda kendimizi geliştirmeye çabalayarak bir arada yaşamayı öğreneceğimiz bir samimiyet.
İslam, insanlığı kötülüklerden, çirkin huy ve davranışlardan kurtarmak, dünya ve ahirette saadete kavuşturmak için gelmiştir. Fertleri felaketten felakete sürükleyen, aileleri yıkan, toplumları harap eden kötü huy ve davranışları haram saymış ve insanlara manevî hastalıklardan kurtulma yollarını da göstermiştir. Müslüman olarak bu doğrultuda yaşama gayreti gösterdiğimiz ölçüde dindarlığı doğru anlamış oluruz. Sözlerimi burada bitiriyor ve sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Editör: TE Bilişim