Aralarında Yozgat Şeker Fabrikası’nın da yer aldığı şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamına alınmasının ardından yürütülen hukuk mücadelesinde hükümetin geri adım atmasını sağlayan Şeker-İş Sendikası, devletin şeker üretiminden çekileceği yönünde açıklamalarının değer ve güncelliğini yitirmiş özelleştirme politikalarında bundan sonra ısrar edilmesinin sendika ve sektörün ortak beklentisi olacağı vurgulandı.

Şeker-İş Sendikası Genel Başkanı İsa Gök, dünyanın hem bir ekolojik yıkımla hem de çok ciddi bir iktisadi krizle karşı karşıya olduğunu belirterek, bir çok gıdada olduğu gibi şeker üretiminde de düşüş beklenmesinin kaçınılmaz olduğuna dikkat çekti.

“Başta AB ve ABD olmak üzere gelişmiş sanayi ülkeleri pancar üretimlerini ve pancardan şeker üretimlerini ısrarla sürdürmesinin ardında yatan neden olarak; bu sektörün yarattığı katma değer, iş ve işçi istihdamı, taşımacılık, ilaç sanayi, ticaret kesimine sağladığı olanaklar, besi ve süt hayvancılığına yaptığı katkıların büyüklüğü olarak gösterirken, ülkemize 2 milyar doların üzerinde katma değer sağlayan şeker sektöründen devletin ısrarla çekileceği yönündeki söylemleri kabul edilemez niteliktedir” diyen Gök; “Dünya ülkeleri örneğinde olduğu gibi pancardan şeker üretiminde dünyada söz sahibi olan Fransa, bu özelleştirmelerin üretim ve istihdama verdiği zarardan dolayı fabrikaları tekrar devletleştirmek zorunda kalmış, pancar üreticilerininpayı yüzde 65’e ulaşmıştır” dedi.

Ülkemizdeki durumu da değerlendiren Gök şöyle devam etti: “Ülkemizde ise; 2003 yılında, uluslar arası bir şeker kartelinin danışmanlığında hazırlanan özelleştirme stratejileri, başlangıçtan bu yana ülke gerçekleri ve kamu yararına uygun olmadığı gibi, bugün itibariyle yeterliliğini/güncelliğini de kaybetmiştir. 2003 yılında dünya şeker fiyatları 180 USD seviyesinde iken bugün 790 USD seviyesine ulaşmıştır. Giderek yükselen şeker fiyatları şeker üretim tesislerinin değer tespitini geçersiz kılmıştır.”

Ülke gerçekleri, kamu yararı ve Danıştay’ın özelleştirmeye dair verdiği kararlar gözetilerek, şeker kartellerinin değil, sektör temsilci/uzmanlarının danışmanlığında yeni bir “sektör yönetim modeli” hazırlanması ve uygulanmaya konulması gerektiğini vurgulayan Gök; “Sosyal amaçlı fabrikalar, üretim amaçlı fabrikalarla desteklendiğinde üretimin devamlılığı ve istikrarlı işleyişin sürdürülebilirliği sağlanabilecektir. Güncelliğini ve geçerliliğini yitirmiş özelleştirme stratejisi belgesinde “İşletme Hakkı Devri” yönetimin hiç değerlendirilmemiş olması manidardır. Gerçekler ortada iken, Türkiye’de şeker fabrikalarının özelleştirilme süreci durdurulmadığı taktirde korkumuz odur ki sektör, tamamen yok olmayla karşı karşıya kalacak, milyonlarca insanın onuru zedelenecektir.

Ülkemizde şeker sektörünün varlığının korunması çabaları bir taraftan sürdürülürken, diğer yandan da sektörün varlık nedeni olan şeker üzerinde NBŞ’lerle kıyaslama yapılmak yoluyla karalama kampanyaları sürdürülmektedir. Şöyle ki; Kamuoyunda Nişasta Bazlı Şeker(NBŞ) olarak bilinen mısır şurubundan üretilen tatlandırıcıların tüketilmesi durumunda diyabetten kalp krizine, obeziteye bağlı kansere, karaciğer yağlanmasına ve daha birçok hastalığa neden olabileceği tıp çevreleri ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından defalarca dile getirilmesine rağmen, küresel güçlerin Türkiye’deki uzantılarının farklı mecralarda şeker üzerindeki oyunlarını sahneleme faaliyetleri hızını kaybetmeden artmaktadır. Çaresizce, dibi balçık tutmuş bir kuyunun içerisinden etrafına çamur atarak çıkmaya çalışanların bir acizliği olarak nitelediğimiz bu durum karşısında Şeker-İş Sendikası olarak bir takım çıkarlar uğruna insan sağlığını hiçe sayarak NBŞ’lerin masum olduğunu ve şekerin de en az NBŞ’ler kadar zararlı olduğunu öne sürenleri şiddetle kınıyoruz.

Anadolu insanının yüzyıllardır bir geleneği haline gelen meyveleri kaynatarak reçel, pancardan pekmez yapımı, doğal tüketilen tatlı gıdalar sınıfına girerken, yere göğe sığdırılamayan ve uğrunda adeta fırtınalar kopartılan mısırdan şeker üretimine bir takım çevreler nasıl bir izah tarzı getireceklerdir? Bir kere mısırdan şeker üretilebilmesinin yolu ona bir takım kimyasal katkı maddeleri ilave ederek elde edilebilirken, şeker pancarından üretilen şekerin katkı maddesine ihtiyacı yoktur. Yani siz meyveleri kaynatarak pekmez ve reçel yapabilirsiniz. Ancak, mısır için bu sözkonusu değildir. Bu açıdan insanlarımız sağlıklarını düşünüyorlarsa mutlak surette şeker pancarından üretilen şekeri tüketmelidirler.

Halkımız şu gerçeği iyi bilmelidir. Mısırdan elde edilen nişasta bazlı şekerin içerisinde oransal olarak früktozun fazla olması, pankreasın çok az insülin salgılamasının bir nedenidir. Bunun anlamı ise tokluk hissi yaratmadan sınırsızca yeme, karaciğer yağlanması, damar sertliği, kan seviyesinin yüksekliği, obezite ve buna bağlı pankreas kanseri ile bir çok hastalığın sebebi olarak tartışılmaktadır. Şeker pancarında ise fruktoz değil sakaroz bulunmaktadır. Bilim insanları karaciğer yağlanmasının sebebinin ne olduğu konusunda ayrılık yaşasa da, California ve Stanford Üniversitesi’nden obezite uzmanı Robert Lusting ve Gerald Reaven gibi pek çok uzman deneylerin açıkça fruktoza işaret ettiğini dile getirmektedirler.

PİYASADAKİ DÜŞÜK FİYATLI TATLILARDAN KORKUN

Bütün bu gerçekler doğrultusunda özellikle piyasada çok ucuz fiyatla satılan baklava ve şekerleme türü tatlıların genelinde mısır şurubunun öne çıktığını söylemek mümkün iken bu tür ürünleri satanların işyeri camlarına “Mamullerimizde hiçbir suretle katkı maddesi ve şeker şurubu yoktur” şeklinde notlar yazmaları ülkemizde insan sağlığının ne derecede önemsendiğinin bir göstergesidir” diye konuştu.

Gök şöyle konuştu: “Şeker-İş Sendikası, halk sağlığı ile oynayanlar konusunda Tarım Bakanlığı başta olmak üzere TOBB, Esnaf Odaları, Sivil Toplum Örgütleri ve Belediyeleri göreve davet etmektedir. Oluşturulacak bir konsorsiyum çerçevesinde gereken tedbirler ivedilikle alınmalı, tatlandırıcılar konusunda kafa karışıklığı yapan sorumlulara cezai yaptırımlar uygulanmalıdır. Aksi taktirde yaşayacak yarınımız olmayacaktır.”

Editör: TE Bilişim