Prof. Dr. Mürteza Bedir, İslam’ın temel beş esasından biri olan orucun dünyevileşmeyi önlediğini söyledi. Prof. Dr. Bedir, “Dünyevi işlerle meşgul olmanın verdiği ruhaniyetten, maneviyattan uzaklaşan inanlara bir nevi canlanma, yeniden kendini bulma, ibadet ve ruhaniyetini tekrar kazanmak için bir fırsat sunar” dedi.

“Ramazan Ayı Bir Rehber”

Ramazan ayının gecesi ve gündüzüyle ibadet ile geçen bir ay olduğunu belirten Prof. Dr. Bedir, “Ramazan ayının gündüzünü oruç tutarak, gecesini de teravih gibi çeşitli namazlar kılarak geçiriyoruz. Ramazan, İslam dini ve ibadetler için bir nevi bir rehber, bir ışık. Ramazan ayı ile beraber ibadet bilincimiz, Allah’a kulluk bilincimiz yeniden canlanıyor. Müminlerin ömürleri boyu yapmaları gereken emirler, yasaklar bu ayda özellikle hatırlatılıyor. Her sene bu ayın tekrar edilerek yoğun bir maneviyatla geçirilmesi diğer ibadetlere de bir nevi bir hazırlık olmuş oluyor” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. Bedir, ibadetin sadece Allah için bir anı ayırıp, o anda Allah için bir eylemde bulunmak ve bir manevi hale girmek olduğunu ifade ederek, “İbadet İslam’da biraz daha geniş bir kavram. Hayatın her anında Allah’ın iradesine göre, emirlerine ve yasaklarına göre yaşamak demek aslında. Arapça’da ibadetle, ubudiyet aynı kökten gelen iki kelimedir. Aslında insan ibadetle beraber kul olduğunu hatırlar” dedi. Prof. Dr. Bedir, Ramazan ayı içerisinde oruç tutmak, namaz kılmak gibi ibadetlerimize ek olarak Kur’an okuyarak, teravih ve teheccüd namazı kılarak yoğun bir ibadet takvimine girilebileceğinden söz etti. Prof. Dr. Bedir sözlerine şöyle devam etti: “Aslında geniş anlamda ibadeti düşündüğümüz zaman ‘iyi insan’ olmayı başarabilmek gerekiyor. Normal bir zamanda da yalan söylemek, insan kalbi kırmak kötüdür ama özellikle oruçken bunlardan kesinlikle kaçınmalıyız.”

İnternet ve bilgi teknolojilerinin gelişimi ile bilgiye ulaşmanın çok kolay hale geldiğinden ancak bunun “bilgi kirliliği” olarak adlandırılan kötü bir durumun ortaya çıkmasına sebep olduğundan bahseden Prof. Dr. Bedir, “İnsanlar bugün çok kolay bir şekilde internet üzerinden bir bilgiye ulaşıp onu kontrolsüz şekilde kullanır hale geldiler. Din çok hassas alanlardan biri. Doğru bilgi kaynaklarına ulaşmanın çok büyük önemi var. Çünkü burada söz konusu olan sizin imanınız ve ibadetinizdir” ifadelerini kullandı. Türkiye’de dini bilgilendirmenin pek çok yolu olduğundan söz eden Prof. Dr. Bedir, “Türkiye’de çok güçlü ve ciddi bir kurum olarak Diyanet var. Din ile ilgili konularda Diyanet’in Yayınları ve açıklamaları esas alınmalı. İlahiyat fakültelerimizde, bu bilgiler üretiliyor ve sonra o bilgiler düzgün kanallardan Diyanet camiasına aktarılıyor. Diyanet kurumu, herhangi bir kurum değil yine bu ilmi bilimsel kaynaklardan beslenen bir kurum” dedi.

İftar vakitleri ile hem ibadet hem de sosyalleşmenin gerçekleştiğinden söz eden Prof. Dr. Bedir, “İnsanlar eş, dost, akrabalar ile bir araya geliyorlar, iftarlar yapıyorlar. Hem ibadet hem sosyalleşme birlikte gerçekleşiyor. İftar o kadar önemli ki hemen iftar yapılması gerekiyor.  Akşam namazı çabuk kılınması gereken bir namaz onu bile erteliyoruz. Aslında önce iftarı, bu sevinç anını yaşanmasını dinimiz istiyor. İftar peygamberimizin ısrarla üzerinde durduğu ve orucun bütününün sonlandırıldığı anın önemsenmesi anlamında dinen çok önemli bir an.  Bunun yanında sahur dediğimiz de başlangıç anı oluyor. Sahur yapmadan da oruç tutabilirsiniz ama peygamberimiz sahur yapmayı öneriyor, önemsiyor” sözleri ile sahurun önemine vurgu yaptı. Prof. Dr. Bedir, oruç tutanların orucun başlangıcında ve bitiminde gönül rahatlığıyla diyanetin takvimine uyabileceklerini de sözlerine ekledi.

İftar sofralarında yapılan israfın da çok günah olduğunu dile getiren Prof. Dr. Bedir, “İsraf, İslam’ın kesinlikle yasakladığı şeylerden biridir. Gelişmiş toplumlarda inanılmaz bir israf ortaya çıkıyor. İsraf etmemenin kültür haline getirilmesi gerekiyor. Biz yemeği fazla yiyerek israf ediyoruz. Bu da sağlık problemi, örneğin obezite olarak karşımıza çıkıyor. Ondan sonra da bundan nasıl kurtuluruz diye sporlar, diyetler bir sürü şeyin peşine düşüyoruz. Hâlbuki en başta Allah Resulü’nün önerdiği yemek kültürüne uyabilsek bireyler olarak israfı da önlemiş olacağız” dedi.

Çocukları küçük yaşlarda namaz ve oruca alıştırmanın öneminden de söz eden Prof. Dr. Bedir, “Sorumluluk küçük yaşta kazanılan bir şey. Bir taraftan çocuklarımız için güzel bir dünya inşa etmeye çalışırken diğer taraftan onları ahiretlerine yönelik hazırlamamız gerekiyor” diye belirtti.

Kefaret ve kaza konularına ilişkin olarak da bilgi veren Prof. Dr. Bedir konuşmasını şu sözlerle noktaladı: “Oruç tutarken maddi olarak yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden uzak durmak gerekiyor. Bu üçü ihlal edildiği zaman, bu ihlalin nasıl olduğuna bağlı olarak cezası veya telafisi de değişiyor. Eğer unutarak yediyseniz orucunuz devam ediyor. Ama dikkat etmediğiniz için yanlışlıkla ağzınıza bir şey kaçırdınız, orucunuz bozulur. Yanlışlıkla yaptığınızda bir gün kaza etmeniz gerekir. Ya da orucu erken açtıysanız onu kaza etmeniz lazım. Başka bir günde, herhangi bir günde onun yerine bir gün oruç tutmanız gerekiyor. Birde bilerek, kasten oruca başlayıp sonrada bilerek, kasten orucu yiyip içerek ya da cinsel ilişkiye girerek bozmak bu da kefaret gerektiriyor. Kefaret dediğimizde 60 gün ara vermeden oruç tutmak cezası. Yani oruca başlayıp sonra bilerek o orucun hürmetini, saygınlığını zedelerseniz 60 gün ile Allah’u Teala bu dünyada telafi imkanı veriyor sizlere. Kefaret ödemek, yani bu dünyada telafi edeceksiniz” dedi. Prof. Dr. Bedir, “Bütün dinlerde oruç benzeri bir ibadet var. Birebir aynı değil, ama benzeri. Yani mesela bazıları et yemekten uzak duruyor, bazıları belirli hareketleri yapmaktan uzak duruyor ve hepsine oruç deniliyor. Yani belli bir şeyden belli bir süre uzak durmak anlamında.”

Editör: TE Bilişim