"Çalışma ile veri tabanı da oluşturulacak
University of Central Florida’dan bir ekip ile hazırlanan ve fotoğraf tekniklerine dayalı bir model ile söz konusu çalışmayı gerçekleştirdiklerini dile getiren Doç. Dr. Burak Asiliskender, "İlk aşamada, yıldan yıla acaba yapılar ne kadar zarar gördü ya da kazı sonucunda elde ettiğimiz, yeniden kurduğumuz, ürettiğimiz o bütün çıkardığımız bulguların sürecini takip ediyor bu sistem. Bir ikincisi de dünyadaki herkesin buraya çok kolay ulaşması mümkün değil. Bu nedenle sanal ortam üzerinden bir sayısal ortam üretmeye çalışıyoruz; web sayfası üzerinden ve buranın nasıl bir yer olduğunu 3 boyutlu görebilecek bir model üstünde çalışıyoruz. Her şey yolunda giderse işte bütün o kazı alanlarıyla ilgili 3 boyutlu veri elde edip, onların olası durumu hakkında simülasyonları görüp, kazı anında bunları canlandıracak bir takım teknolojiler kullanarak bu 3 boyutlu gözlükler ya da başka bir araçla kazı alanı gözlemlenebilecek. İlerleyen aşamalardaki niyetlerin bir kısmı da buradaki yaşantıyı bir şekilde belgeleyip yine 3 boyutlu olarak insanlara aktarabilmek." diye konuştu.

‘ÇOĞUNLUKLA MUTFAK GERECİ OLARAK KULLANILAN BULGULARA RASTLANDI"

AGÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nilüfer Baturayoğlu Yöney ise, bu yılki kazı sezonunda jeofiziksel araştırmanın yanı sıra ‘şehir bloğu’ adı verilen alanda kazı çalışmalarına devam edildiğini bilgisini verdi. Söz konusu alanın 1997 yılındaki deneme açmasında ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Nilüfer Baturayoğlu Yöney, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İlk dönemde söz konusu alanda bulunan bir fildişi kabartmalı bezeme parçası bugün Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor. Bu sezonda da orada kazı çalışmalarına devam edildi. Bu alanda yapı adası olarak adlandırdığımız alanlar var yani bir büyük aile ya da klanın yaşadığı bir bölge, duvarla çevrili cadde ile diğer yapı adalarından ayrılan kentsel alanlar olarak niteleyebiliriz burayı. Bunun içinde depo, mutfak gibi servis alanları, bazıları yaşam alanları, bazılarıysa ortak mekan olduğunu düşündüğümüz daha büyük yapılar yer alıyor. Anadolu’nun başka yerlerinde de bulunan, ancak bazı farklılıkları olan iki odalı yapılar buralar ve büyük ahşap çatılarla örtülü taş binalar. Ahşap çatıları taşımak için enleri geniş olduğu için içlerinde ahşap dikmeler varmış. Bu ahşap dikmelerin bugün bastıkları konumlara göre biliyoruz. Bir savaş sonrası olduğunu düşündüğümüz büyük bir yangınla şehir ortadan kalktığı için ne yazık ki ahşap malzemeye ulaşamıyoruz. Yanmış buluntuya sıklıkla rastlamakla birlikte yanmamış çeşitli çanak, çömlek, çeşitli bezeme objeleri, zaman zaman değerli metal objeler, kemik ve fildişi yine bezemeli küçük objelere rastladık."

"BULUNAN OBJELER KÜLTÜREL ETKİLEŞİME DAİR İPUÇLARI VERİYOR"
Bulunan objelerin, hali hazırda ticaret yolları üzerinde bulunan Kerkenes’deki ticari geçişler ve kültürel etkileşimler hakkında ipucu verdiğini kaydeden Doç. Dr. Nilüfer Baturayoğlu Yöney, "Tüm objelerin üstündeki bezemeler ya da bunların nitelikleri bunların bize nerden geldiğini gösteriyor. Bunların hepsi yerel değil. Bir kısmı yerel olarak üretiliyor elbette ama Anadolu’nun farklı kentlerinden ya da Ortadoğu’nun farklı bölgelerinden gelen nesneler de var ve bunlar bize kültürel ve ticari etkileşimin nasıl gerçekleştiğini gösteriyor bu dönemde. Kerkenes, iki önemli ticaret yolunun keşim noktasında yer alıyor. Bugün Ankara-Sivas yolu olarak bildiğimiz anayolla, Kayseri tarafından Tokat’a doğru uzanan ikinci bir yolun kesişim noktasında dolayısıyla ticaret için önemli bir konumda. Bulduğumuz objelerin çoğunluğu bize Anadolu’nun başka kesimleriyle bu dönemdeki ilişkileri işaret ediyor. Frigya’yla çok ilişkisi olduğunu düşünüyoruz kültürel olarak. Hem alanın başka yerinde Frigce yazıt bulundu hem de bu bahsettiğim kemik ve fildişi objelerin çoğu Frig niteliğinde ama bunların aynı zamanda Orta Asya İran Pers geleneğine yakın olanları da var." ifadelerini kullandı.

KERKENES KAZISI HAKKINDA

Kerkenes Dağı, Yozgat il merkezinin güneydoğusunda, Şahmuratlı Köyü'nün 5 kilometre batısında, Kapadokya Ovası'nın kuzey ucunda yer alan bir höyüktür. Anadolu platosunda MÖ 600 yılı dolaylarının en geniş yerleşimlerinden biri olarak bilinmektedir. Bir Demir Çağı başkenti olarak büyük olasılıkla Herodot'un yazmalarında belirtilen ‘Pteria’ adındaki yerleşim yeri olduğu bilinmektedir. Yerleşme en erken olarak 19. yüzyıl sonlarında J. G. Anderson tarafından belgelenmiştir. Daha sonra 1927 yılında H. H. von der Osten ve H. F. Blackburn, kentin ve savunma duvarlarının bir haritasını çıkarmışlardır. Bir sonraki yıl E. Schmidt, höyüğün 14 noktasında açmalar kazmıştır. Bu açmalarda höyüğün bir Demir Çağı yerleşmesi olduğu anlaşılmıştır. Geniş kapsamlı çalışmalar 1993 yılında Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsü'nden Geoffrey D. Summers başkanlığında, öz direnç ve uzaktan algılama yöntemleriyle desteklenen geniş çaplı yüzey taramaları ardından başlatılmıştır. Kazı çalışmaları halen sürdürülmektedir. Abdullah Gül Üniversitesi Mimarlık Bölümü de kazı ekibi içerisinde yer almaktadır. 

Editör: TE Bilişim