Mekke' de, Mescid-i Haram' ın yaklaşık olarak merkezinde bulunan küçük bir kutsal yapı. Müslümanlarca dünya üzerindeki en kutsal mekan kabul edilir.Müslümanlar Namaz kılarken yüzlerini Kabe' ye dönerler. Ölüler yüzleri Kabe' den geçen meridyene bakacak şekilde gömülür. Kabe, Hac ibadeti için her yıl Müslümanlarca ziyaret edilir.
    Hz. İbrahim Kâbe' yi yaklaşık olarak dörtgen şeklinde inşa etmişti. Hz. İbrahim sonrasında yıkılan ve harap olan Kabe, önce Curhum Kabilesi tarafından daha sonrasında Amalikler Kabilesi tarafından yeniden inşa edilmiştir. Kâbe' nin yönetimi, hicretten önce ikinci yüzyılda Peygamberimizin atalarından Kusay b. Kilab'ın eline geçince, harap durumdaki Kabe' yi yıkıp yeniden sağlam bir şekilde inşa etmiştir.Miladi 605 yılında, fırtına ve sel sonucunda Kâbe yıkılmıştı. Kureyşliler Kabe'yi yeniden inşa ettiler.Kureyşliler Kabe'yi bugünkü şekil üzerine tek kapılı olarak inşa etmişlerdir. Kâbe, Emeviler dönemine kadar bu şekilde kaldı. Bu dönemde sahabilerden Abdullah b. Zübeyr,  Emevi halifesi Yezid b.Muaviye'ye biat etmemiş ve ona savaş açarak Mekke ve Medine'de hilafetini ilan etmişti. Halife Muaviye ile İbn-i Zübeyr arasında savaş çıkmış, bu savaşta Kâbe mancınık atışlarından dolayı isabet almış ve bir bölümü yıkılmıştır.
     Muaviye'ye karşı galip gelen İbn-i Zübeyr, savaştan sonra harap olan Kâbe'yi tamamen yıkmış ve yeniden inşa etmiştir. Öncekinden farklı olarak Hacer-ül Esved Kabe içine alındı, Hicr-i İsmail Kâbe'ye dahil edildi ve karşı duvarda bir kapı daha açılarak Kabe çift kapılı hale getirildi. Kabe' nin onarımı Hicri 64/Miladi 683 yılında tamamlandı ve üzeri halis ipek kumaş ile örtüldü.
    Kabe'nin duvarları Mekke tepelerinden getirilen toplam 1614 adet siyah taşdan yapılmıştır. 25 cm yükseklikte ve 30 cm kadar çıkıntılı bir mermer kaide üzerinde bulunmaktadır. Kabe kapısının bulunduğu duvarın boyu 12 m, yan duvarlarsa 10 m' dir. Yerden yaklaşık 2,5 m yükseklikte bulunan Kabe kapısı, yer yer gümüş kaplamalı olup altın yaldızlarla süslüdür. Bu kapıya daraç denen, tekerlekli özel bir merdivenle çıkılır. Kabe'nin tabanı ve duvarları mermer ile kaplıdır. Kabe' nin içinde üç ahşap sütun vardır. Kabe tavanı bu sütunlar üstüne oturur. Tavanda gümüş ve altın kandiller asılıdır.
    Kabe köşeleri rükün olarak adlandırılır. Kuzey köşesine (Irak tarafını gösterir) Rükn-ül Iraki, batı köşesine (Şam tarafını gösterir) Rükn-ül Şami, güney köşesine (Yemen tarfını gösterir) Rükn-ül Yemani, Hacerül Esved' in bulunduğu doğu köşesine de Rükn-ül Hacer-ül Esved denir. Doğu köşesinde, yerden 1,5 m yükseklikte  Hacer-ül-Esved (Kara Taş) vardır. Hacer-ül-Esved ile Kabe kapısı arasında kalan kısıma El Mültezem denir. Kabe' nin kuzey köşesi ile batı köşesi arasında  Altınoluk bulunur. Kuzeybatı duvarının karşısında El Hatim adı verilen daire biçiminde bir duvar daha vardır. İsmail peygamber ile annesi Hacer' in mezarları olduğu rivayet edilen bu alana Hicr-i İsmail denir.
     Kabe' nin duvarları, Sitare adı verilen örtü ile örtülüdür. Osmanlı hükümdarları, Kabe örtüsünü özel olarak Mısır' da dokutur, bordürlere sırma ile Kuran' dan ayetler işletir ve Sürre alayı denen bir kervanla Mekke' ye gönderirlerdi.
 Mekke' nin doğusunda, hacıların
arife günü toplandıkları tepe...
Arafat,
    Hac, Hicri Zilhicce ayının sekizinci günü ihramla Mina'ya çıkmakla başlıyor. Hacı adayları, arife günü sabah namazından sonra Mina'dan ayrılarak Arafat'a hareket ederek Arafat'ta gün boyu ibadet edeceklerdir. Müslümanlar, 'bir an olsun Arafat'ta bulunma' anlamına gelen vakfeyi yerine getirmiş olacak. Arafat'ta bulunan hacı adayları, hac görevinin büyük bir bölümünü yerine getirerek hacı olurlar.
    Hac Arafat'tır, kim Cem gecesi fecrin doğmasından önce yetişirse, haccı idrak etmiş demektir. (Tirmizi, 57
 Mekke yolunda ihram giyilen yer...
Mikat,
    İhrama girme yeri ve zamanı. Mekke çevresinde, çeşitli bölge ve ülkelerden hacca gelenlerin ihrama girecekleri özel yerleri ifade eden bir fıkıh terimi; çoğulu mevakit gelir. Bir kimsenin hac veya umre için mikatleri ihramsız geçmesi caiz değildir. Aksi halde bir kurban cezası veya mikat yerine dönmek gerekir. İhrama girme yerleri Mekke'de oturanlar veya Mekke ile mikat yerleri arasında yahut mikat yerleri dışında kalan belde ve ülkelerde oturup hac veya umre yapacak kimselere göre değişiklik gösterir. Ancak mikat yerinden önce ihrâma girmek ittifakla caizdir. Hatta Hanefilere göre, bir sakınca doğmayacaksa, ihramı öne almak daha faziletlidir. Mikatları beklemeksizin, ailesinin bulunduğu yerden ihrama girmek hac ve umreyi eksiksiz tamamlamak demektir.
     Mikatlardan içeride bulunan kimseler, ihramsız Mekke' ye girebilirler. Fakat hac veya umre için, bulundukları yerden ihrama girerler. Mikat içinde, fakat Mekke dışında bulunan, bulunduğu yerde; Mekke' nin içinde oturanlar ise, kaldığı evde ihrama girerler. Dışarıdan hac veya umre için gelen kimse mikatı ihramsız geçerse ya bir kurban keser veya geri dönüp mikat yerinde ihrama girer. Mekke'ye girme niyeti olmaksızın mikatı ihramsız geçene birşey lâzım gelmez.
     Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hak kıyamet gününde O'nu gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde kendisine ihlas ile el sürüp öpen kimsenin cennetlik olduğuna şahit olarak diriltecektir”
    Hacerül esved hakkında hadisler “Kıyamet gününde Hacer'ül Esved getirilecek Konuşan bir dili bulunacak ve kendisini selamlayan herkesin mü'min ve muvahhid olduğuna şehadet edecek”
    "Vallahi Allah, onu Kıyamet gününde gören iki gözü ve konuşan bir dili olduğu halde diriltecektir de kendisini hakkıyla istilâm edenler hakkında tanıklık edecektir” (Tirmizî) “Hacer'ül Esved cennetin yakutlarından kıymetli taşlardan bir taştır Kıyamet gününde iki gözü ve söyleyen dili olduğu halde haşrolacaktır Kendisine hakkıyla ve sadakatle istilam edenlerin lehine şehadet edecektir” "Allah kıyamet gününde Hacer-i Esved'i ve Rükn-ü Yemanî'yi, iki gözlü, bir dilli, iki dudaklı olarak diriltecek ve kendilerini istilâm edenler için bir vefa borcu olarak tanıklık edeceklerdir" (Taberani)
    "Kıyamet gününde Rükün, bir dili ve iki dudağı olduğu halde Ebû Kubeys dağından daha büyük olarak gelecektir" (Ahmed) "Kendisini hak ile istilâm eden için tanık_lık edecektir O, mahlûkatıyla musâfaha eden Allah'ın sağı (sağ kolu)dır" Taberânî “Allah ile müsafaha etmek (tokalaşmak) isteyen, Hacer'ül Esved'i istilam eylesin”
    “Hacer'ül Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir Yani sağ koludur Kişi kardeşiyle müsafaha ettiği gibi Allahu Teala da onunla, insanlar ile musafaha eder”
    “Haceru'l-Esved, cennetten indi İndiği vakit sütten daha beyazdı Onu insanların günahları kararttı" (Tirmizi)
    "Rükn ve makam iki cennet yakutu idiler Allah onların nurlarını aldı Eğer onların nurlarını almamış olsaydı, o ikisi mağrible maşrık arasını aydınlatırdı" (Tirmizi)
    “Hacer'ül Esved cennetten gelmedir Kardan daha beyaz idi Ehl-i şirkin hataları onu siyahlattı”
    “Kabedeki Hacer'ül Esved ve Makam-ı İbrahim cennet yakutlarından iki yakutturlar Allah onların ışığını almıştır Eğer onların ışığını almasaydı, doğu ile batının arasını aydınlatırlardı”
    “Hacer'ül Esved'e cahiliyet kirlerinden bir şey dokunmasaydı, ona sürülen sakat ve hastalar mutlaka şifayap olurlardı Yeryüzünde ondan başka cennetten gelmiş hiçbir şey yoktur “
    "Rükün ile makam, Cennet yakutlarından iki yakut idi Allah onların nurunu almıştır, eğer onların nurlarını almasaydı meşrikle mağrip arasını aydınlatırlardı" (Tirmizî)
    "Hacer-i Esved, Cennet taşlarından bir taştı Yeryüzünden Cennet taşlarından ondan başka hiçbir taş yoktur Billur taşları gibi beyazdı Eğer ona Cahiliyet kirinden bir şey bulaşmasaydı, elini süren her hasta mutlaka iyileşirdi" (Taberânî)
    "Rüknü'l-Esved semadan indi, Ebû Ku-beys dağına beyaz bir billur taşı gibi kondu Kırk sene orada kaldıktan sonra İbrahim'in temelleri üzerine yerleştirildi" (Taberânî)
    "Hacer-i Esved'e, cahiliyet kirliliklerinden hiçbir şey bulaşmasaydı, zalim ve günahkârların pisliklerinden de hiçbir şey değmeseydi, başvuran her hasta iyileşirdi Bugün de aynen Allah'ın kendisini yarattığı şekilde görülürdü Siyah ile değiştirmesinin sebebi, Cehennem ehlinin cennet süsünü görmemesi içindir Ayrıca o, Cennet yakutlarından bir yakuttur ki, Allah onu, Âdem'i yeryüzüne indirdiği zaman, Kabe'nin yerine koymuştur Yeryüzü o zaman son derece temiz idi Orada hiçbir günah işlenmemişti Çünkü orasını kirletecek kimse yoktu Haremin etrafına Allah, melekleri bir saf olarak sırf onu yeryüzü sakinlerinden korumak için yerleştirmiştir Yeryüzünün sakinleri o zaman cinlerden ibaretti Onların onu görmeleri yakışık almazdı Çünkü Cennetten gelme bir şey idi Cenneti gören cennete girer Onun için ona ancak haklarında cennet sabit olanlar bakabilirdi Melekler sürekli olarak cinleri ondan alıkoydular, göstermediler Harem'in her tarafını ablukaya aldılar Bunun için Harem'e «harem (yasak ve mukaddes bölge)» denilmiştir" (Taberânî,)
    “Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hak kıyamet gününde O'nu gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde kendisine ihlas ile el sürüp öpen kimsenin cennetlik olduğuna şahit olarak diriltecektir”
    “Hacer'ül Esved cennetten gelmedir Kardan daha beyaz idi Ehl-i şirkin hataları onu siyahlattı”
    “Kabedeki Hacer'ül Esved ve Makam-ı İbrahim cennet yakutlarından iki yakutturlar Allah onların ışığını almıştır Eğer onların ışığını almasaydı, doğu ile batının arasını aydınlatırlardı”
    “Hacer'ül Esved'e cahiliyet kirlerinden bir şey dokunmasaydı, ona sürülen sakat ve hastalar mutlaka şifayap olurlardı Yeryüzünde ondan başka cennetten gelmiş hiçbir şey yoktur”
    “Kıyamet gününde Hacer'ül Esved getirilecek Konuşan bir dili bulunacak ve kendisini selamlayan herkesin mü'min ve muvahhid olduğuna şehadet edecek”
    “Allah ile müsafaha etmek (tokalaşmak) isteyen, Hacer'ül Esved'i istilam eylesin”
    Hacer'ül Esved cennetin yakutlarından kıymetli taşlardan bir taştır Kıyamet gününde iki gözü ve söyleyen dili olduğu halde haşrolacaktır Kendisine hakkıyla ve sadakatle istilam edenlerin lehine şehadet edecektir
    “Hacer'ül Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir Yani sağ koludur Kişi kardeşiyle müsafaha ettiği gibi Allahu Teala da onunla, insanlar ile musafaha eder” Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hak kıyamet gününde O'nu gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde kendisine ihlas ile el sürüp öpen kimsenin cennetlik olduğuna şahit olarak diriltecektir”
    hacerül esved hakkında hadisler “Kıyamet gününde Hacer'ül Esved getirilecek Konuşan bir dili bulunacak ve kendisini selamlayan herkesin mü'min ve muvahhid olduğuna şehadet edecek”
    "Vallahi Allah, onu Kıyamet gününde gören iki gözü ve konuşan bir dili olduğu halde diriltecektir de kendisini hakkıyla istilâm edenler hakkında tanıklık edecektir” (Tirmizî)
    “Hacer'ül Esved cennetin yakutlarından kıymetli taşlardan bir taştır Kıyamet gününde iki gözü ve söyleyen dili olduğu halde haşrolacaktır Kendisine hakkıyla ve sadakatle istilam edenlerin lehine şehadet edecektir”
    "Allah kıyamet gününde Hacer-i Esved'i ve Rükn-ü Yemanî'yi, iki gözlü, bir dilli, iki dudaklı olarak diriltecek ve kendilerini istilâm edenler için bir vefa borcu olarak tanıklık edeceklerdir" (Taberani)
    "Kıyamet gününde Rükün, bir dili ve iki dudağı olduğu halde Ebû Kubeys dağından daha büyük olarak gelecektir" (Ahmed)
    "Kendisini hak ile istilâm eden için tanık_lık edecektir O, mahlûkatıyla musâfaha eden Allah'ın sağı (sağ kolu)dır" Taberânî
    “Allah ile müsafaha etmek (tokalaşmak) isteyen, Hacer'ül Esved'i istilam eylesin”
    “Hacer'ül Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir Yani sağ koludur Kişi kardeşiyle müsafaha ettiği gibi Allahu Teala da onunla, insanlar ile musafaha eder”
“Haceru'l-Esved, cennetten indi İndiği vakit sütten daha beyazdı Onu insanların günahları kararttı" (Tirmizi)
    "Rükn ve makam iki cennet yakutu idiler Allah onların nurlarını aldı Eğer onların nurlarını almamış olsaydı, o ikisi mağrible maşrık arasını aydınlatırdı" (Tirmizi)
    “Hacer'ül Esved cennetten gelmedir Kardan daha beyaz idi Ehl-i şirkin hataları onu siyahlattı”
    “Kabedeki Hacer'ül Esved ve Makam-ı İbrahim cennet yakutlarından iki yakutturlar Allah onların ışığını almıştır Eğer onların ışığını almasaydı, doğu ile batının arasını aydınlatırlardı”
    “Hacer'ül Esved'e cahiliyet kirlerinden bir şey dokunmasaydı, ona sürülen sakat ve hastalar mutlaka şifayap olurlardı Yeryüzünde ondan başka cennetten gelmiş hiçbir şey yoktur “
    "Rükün ile makam, Cennet yakutlarından iki yakut idi Allah onların nurunu almıştır, eğer onların nurlarını almasaydı meşrikle mağrip arasını aydınlatırlardı" (Tirmizî)
    "Hacer-i Esved, Cennet taşlarından bir taştı Yeryüzünden Cennet taşlarından ondan başka hiçbir taş yoktur Billur taşları gibi beyazdı Eğer ona Cahiliyet kirinden bir şey bulaşmasaydı, elini süren her hasta mutlaka iyileşirdi" (Taberânî)
    "Rüknü'l-Esved semadan indi, Ebû Ku-beys dağına beyaz bir billur taşı gibi kondu Kırk sene orada kaldıktan sonra İbrahim'in temelleri üzerine yerleştirildi" (Taberânî)
    "Hacer-i Esved'e, cahiliyet kirliliklerinden hiçbir şey bulaşmasaydı, zalim ve günahkârların pisliklerinden de hiçbir şey değmeseydi, başvuran her hasta iyileşirdi Bugün de aynen Allah'ın kendisini yarattığı şekilde görülürdü Siyah ile değiştirmesinin sebebi, Cehennem ehlinin cennet süsünü görmemesi içindir Ayrıca o, Cennet yakutlarından bir yakuttur ki, Allah onu, Âdem'i yeryüzüne indirdiği zaman, Kabe'nin yerine koymuştur Yeryüzü o zaman son derece temiz idi Orada hiçbir günah işlenmemişti Çünkü orasını kirletecek kimse yoktu Haremin etrafına Allah, melekleri bir saf olarak sırf onu yeryüzü sakinlerinden korumak için yerleştirmiştir Yeryüzünün sakinleri o zaman cinlerden ibaretti Onların onu görmeleri yakışık almazdı Çünkü Cennetten gelme bir şey idi Cenneti gören cennete girer Onun için ona ancak haklarında cennet sabit olanlar bakabilirdi Melekler sürekli olarak cinleri ondan alıkoydular, göstermediler Harem'in her tarafını ablukaya aldılar Bunun için Harem'e «harem (yasak ve mukaddes bölge)» denilmiştir" (Taberânî,)
    “Allah'a yemin ederim ki, Cenab-ı Hak kıyamet gününde O'nu gören gözleri ve konuşan dili olduğu halde kendisine ihlas ile el sürüp öpen kimsenin cennetlik olduğuna şahit olarak diriltecektir”
    “Hacer'ül Esved cennetten gelmedir Kardan daha beyaz idi Ehl-i şirkin hataları onu siyahlattı”
    “Kabedeki Hacer'ül Esved ve Makam-ı İbrahim cennet yakutlarından iki yakutturlar Allah onların ışığını almıştır Eğer onların ışığını almasaydı, doğu ile batının arasını aydınlatırlardı”
    “Hacer'ül Esved'e cahiliyet kirlerinden bir şey dokunmasaydı, ona sürülen sakat ve hastalar mutlaka şifayap olurlardı Yeryüzünde ondan başka cennetten gelmiş hiçbir şey yoktur”
“Kıyamet gününde Hacer'ül Esved getirilecek Konuşan bir dili bulunacak ve kendisini selamlayan herkesin mü'min ve muvahhid olduğuna şehadet edecek”
    “Allah ile müsafaha etmek (tokalaşmak) isteyen, Hacer'ül Esved'i istilam eylesin”
    Hacer'ül Esved cennetin yakutlarından kıymetli taşlardan bir taştır Kıyamet gününde iki gözü ve söyleyen dili olduğu halde haşrolacaktır Kendisine hakkıyla ve sadakatle istilam edenlerin lehine şehadet edecektir
    “Hacer'ül Esved yeryüzünde Allah'ın yeminidir Yani sağ koludur Kişi kardeşiyle müsafaha ettiği gibi Allahu Teala da onunla, insanlar ile musafaha eder”
Şeytan Taşlama
    Bayramın 1,2,3 ve 4 üncü günlerinde Mina'da bulunan ve "Büyük Şeytan-Akabe Cemresi", "Orta Şeytan-Orta Cemre" ve "Küçük Şeytan-Küçük Cemre" diye adlandırılan üç taş kümesine usûlüne uygun olarak taş atmak haccın vaciplerindendir. Vacip oluşu Peygamberimiz (s.a.v.) in fiili sünneti ve icma(Hz. Peygamber(s.a.v.)'in vefatından sonra herhangi bir devirde alimlerin, dinî bir meselenin hükmü hakkında ittifak etmeleri)ile sabittir.
    Hac vazifesi sırasında yapılan Şeytan Taşlamanın gerekçesi nedir? Bu itibarla, şeytan'a hiç taş atmayan veya bir günde atılması gereken taşların yarıdan fazlasını süresi içinde atmayan kimsenin, ceza olarak koyun veya keçi (dem) kesmesi gerekir. Vacip, farz kadar kesin olmamakla beraber kuvvetli bir delil ile yapılması emredilen şeye denir. Vacipleri yapan sevap kazanır. Özürsüz olarak yapmayana azap gerekir. Vacibin hükmü inanç bakımından farzın hükmü gibi olmadığından, vacibi inkar eden dinden çıkmış olmaz.
     Hac, Hz. İbrahim (a.s.)'e kadar uzanan bir ibadettir. Kur'an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz((s.a.v.))in hadisleri bize, Hz. İbrahim (a.s.)'in haccından ve insanları bu ibadeti yapmaya çağırmasından bahsetmekte; Kâ'be'nin ve hac menasikinin tarihçesine işaret etmektedir: "İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler" (Hac,22/ 27).
     Kutsal Kitabımız Kur'an-ı Kerim (Maide,5/2) haccı, Allah'ın Şeairi (dinin belirgin alametleri, işaretleri ve sembolleri) olarak tanımlamaktadır. Burada semboller olarak icra edilen her menasik(hac fiilleri) ve ibadetin, birçok hikmetleri vardır. Sonsuz hikmet ve kudret sahibi olan Yüce Allah boş şeyleri emretmekten münezzehtir. Hac, bilinçli bir teslimiyetin ifadesidir.
     Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) bu hac fiillerinin yerine getirilmesinin esas sebebini şöyle anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Beytullah'ı tavaf etmek, Safâ ve Merve arasında sa'yetmek ve şeytan taşlamak Allah'ı zikretmek için emredilmiştir" Ebu Dâvud, Menâsik 51, (1888); Tirmizî, Hacc 64, (902).
     Taş atma Hz. İbrahim'e kadar uzanmaktadır. Bu konuda Hz. Peygamber: "İbrahim (a.s.) hac menâsiki için geldiğinde akâbe cemresi yanında Şeytan ona göründü. İbrahim (a.s.) ona yedi taş atarak yere serdi. İkinci cemre yanında tekrar Hz. İbrahim'e gözüktü, aynı şekilde yedi taş atarak yere serdi. Üçüncü cemre yanında yine gözükünce aynı şekilde yedi taş attı, nihayet Şeytan yerin dibine geçti" buyurmuşlardır. (Ahmed bin Hanbel, 1, 297).
     Şeytan taşlama mahâlli, düşünce, amel ve niyetlerdeki bütün negatif değerleri temizleme; mal, makam, mevki ve şöhret tutkularından kurtulma yeridir.
    Şeytan taşlama da; kötülükleri, haksızlıkları, zulmü ve zorbalığı bir protesto anlamı taşır. Şeytan taşlayan hacı, bu hareketiyle şeytana, şeytanın yoluna uyanlara ve bütün kötülüklere karşı çıkışını sergilemiş ve kendisinin de bundan böyle asla şeytana uymayacağını ortaya koymuş olmaktadır.
     Şeytan taşlama ,İnsanları günahlara düşürmeye çalışan ve bu yolda sürekli çaba harcayan şeytana karşı bir tür tepkinin, ona karşı direnmenin sembolik bir ifadesidir. Yani, O'nu taşlamak bir çeşit karşı eylemdir. Çünkü O'nun saptırma planları, eylemleri o zamana mahsus olmayıp, her zaman için geçerli ve söz konusudur.
     Bu gün mevcut olan direkler, şeytanın görüldüğü yeri temsil ederler. Hz. İbrahim (as), şeytanı o taş sütunlarının bulunduğu yerde görmüş ve taşlamıştır.
     Kısaca, gerek haccın menasiki gerekse bunların zamanları ve yerine getirilme yeri konusunda Hz. Peygamber(s.a.v.) in uygulamasına tabi olmak gerekir.
    Allah'ın Resulü(s.a.v.), hac ibadetini uygulayarak öğretmiş, "Hac ile ilgili menasikinizi (bu ibadeti oluşturan uygulamalar) benden öğrenin" (Müslim) buyurmuştur. Buna göre; Hz. Peygamber(s.a.v.) nasıl hac yapmışsa; yani nerede, ne zaman hangi uygulamayı gerçekleştirmişse Kur'an'daki "Hacc"ın anlamı odur.
     İslam dininde müslümanların yerine getirmekle yükümlü tutuldukları ibadet, emir ve yasakların bir kısmının hikmetlerini tesbit mümkün olabildiği gibi, bir kısmının hikmetini tesbit etmek ise mümkün değildir. Aklın alanına girmeyen, illetleri anlaşılamayan, kendileriyle neyin amaçlandığı gizli kalmış hükümler taabbudi hükümler olarak nitelendirilmektedir. Bu gibi hükümlerin sahasını genellikle ibadetler, hadler ve keffaretler gibi belli miktarda belirlenmiş hükümler oluştururlar. Helal ve haramlarla ilgili konuları da bu kısımda incelemek gerekir.
     Bu tür hükümlerin hikmetleri, tesbit edilse de edilmese de gerekleri, müminler tarafından yerine getirilmek durumundadır. Hac ibadetinde yapılan menasikin hikmetini tesbit mümkün değildir. Bazı hikmetlerinin olduğu ifade edilse de bunların doğruluğu veya yanlışlığını tesbit etme imkanına sahip değiliz. Allah ve Peygamberi bizden bu ibadetleri nasıl yapmamızı istemişse, biz onların hikmetlerini tesbit etsek de etmesek de, belirtilen şekilde yapmak durumundayız.
     Allahu Teala hakîm, yani hikmet sahibidir. Bütün emir ve yasaklarında, bizim bilip bilmediğimiz bir çok sebepler, hikmetler ve faydalar vardır. Fakat biz, Cenab-ı Hakk'ın emir ve yasaklarını faydalar elde etmek için değil, Allah'ın emri olduğu için yerine getiririz. Bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz faydalar da böylece gerçekleşmiş olur.
 Sonuç olarak, bu tür ibadetlerin hikmetleri tesbit edilse de edilmese de, gerekleri müminler tarafından yerine getirilmek durumundadır. Bu konularda herhangi bir yoruma gitmek mümkün değildir. Dolayısıyla taabbudi olan bu hükümlerin hikmeti; Allah'a teslimiyet, yalnızca O'na karşı saygı duymak, O'nu yüceltmek ve O'na yönelmektir.
Editör: TE Bilişim