Kastamonu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, AK Parti Genel Merkezi AR-GE Başkanlığı tarafından başlatılan ‘Siyaset Akademisi’nin Kastamonu ve Adıyaman’daki programlarına konuşmacı konuk olarak katıldı.
"Siyaset Akademisinde Küreselleşme Siyaset-Din İlişkisi" konulu dersleri ilgiyle takip edilen Özkan, küreselleşmeyi ve bu çerçevede siyaset-din ilişkisinin günümüze yansımalarını değerlendirirken, 15 Temmuz akşamı kalkışmanın aktörlüğünü yapan karanlık FETÖ yapılanmasının aslında dünyayı tehdit eden bir unsur olduğu gerçeğini ortaya koydu.

FETÖ/FETÖİZM
Özkan, konuşmasında Türkiye ve dünyadaki yıkıcı hareketlerin başında FETÖ/FETÖİZM hareketinin geldiğini söyledi.
Bu tür yıkıcı yapıların mutlak hakikati getirdiğine ve modern çağın aydınlatıcısı olduklarına inanılan bir üstadın etrafında toplanarak sıkı bir bağla bir birine bağlanmak suretiyle güçlü bir birliktelik grubu oluşturularak işe başlandığını belirten Özkan; “Gerek ahlaki yıkım, gerekse manevi yıkımı dünyanın çeşitli bölgelerinde insanların hem manevi yıkımlarına sebebiyet veren hem de toplu intiharlara sebebiyet veren akımlar da bulunuyor. Din formuna büründürülen sahte cemaat yapısı olan FETÖ de bu tarz hareketlerden biri.  ABD’de People’se Temple (İnsanların Mabedi) isimli tarikatın üyelerinden 918 kişi topluca intihar etmiştir. 1985 Eylülünde Filipinlerdeki bir tabiat dini tarikatının 68
üyesi aynı anda intihar etmiştir.Bu tür sapkın din formuna bürünmüş sözde cemaat yapıları, mensuplarını toplu intihara sürüklerken, FETÖ denilen bu sapkın yapılanma da mensuplarını insanların üzerine ölüm kusan birer cinayet makinesi haline getirmiştir” diye konuştu.  
SAHTE MEHTİ FETO!

FETÖ yapılanması ile ortaklık arz eden yapıların hareketlerinde “Kutsal üstat”, “Peygamber”, “Mesih mehdi”, “Kurtuluş reçetesi” “Kurtulmuş aile” başta olmak üzere pek çok özelliğin bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, şunları anlattı:
“FETÖ başta olmak üzere dünyayı tehdit eden din görünümlü sahte cemaat mensupları, liderlerini ‘Kutsal Üstat’, ‘Peygamber’, ‘Mehdi’, yerine göre ‘Tanrı’, olarak tanımlamaktadırlar.  Mesela, 'San Myung Moon', 'Sathja Sai', 'David Berg', 'Ananda Murti', gibi liderler “Tanrı” unvanıyla tazim görmektedir. Kutsal üstadın içinde yaşanılan çağın “hidayet reçetesi”ni getirecek kişi olduğuna inanılmaktadır. Bu grup mensuplarınca hidayet reçetesi, “yegane yol” olarak kabul edilmektedir. Onun dışında bir kurtuluş ve hidayet imkânı yoktur. Mesela Scientoloji hareketinin kurucusu olan Lafeyette Ron Hubbard, Scientolojisi’nin binlerce yıllık bir geçmişi olduğunu, Budizm’e, Hinduizm’e, Hıristiyanlığa ve diğer büyük dinlere tesir ettiğini iddia etmesi bunun canlı bir örneğidir."
BEYİN YIKAMA, ŞARTLANDIRMA, ŞANTAJ...

Özkan, FETÖ başta olmak üzere sapkın hareketlerin benzerlik özelliklerine de değendi.
Beyin yıkama, şartlandırma, bireysel terapi, grup terapi, bireysel yönlendirme, farklı teknikler ve şantajların grup üyelerine uygulanan yöntemlerden olduğunu kaydeden Özkan; "Gruba daha faydalı olmaları için üyelere gereğinden fazla yükleme yapılıyor. 
Ancak sonuç her defasında hüsran oluyor. Bu grupların bazılarında kıyametin yaklaştığı beklentisi vardır.  Bu anlayışı taşıyan gruplara göre dünya fiziksel ömrünü tamamladığı için kısa bir süre içerisinde son bulacaktır. Bilhassa magmanın aşırı ısınmış olması, dünyanın yakın bir zamanda bir alev küresi haline geleceğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Ayrıca dünya, uzaydan gelebilecek olan pek çok tehdide de açık durumda” dedi.
Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, şöyle devam etti: “Bu gruplar kendi üyelerini kıyametten kurtarmaya çalışırken ve taraftarlarını inançları gereği toplu intiharlara sürüklerken, Pensilvanya’dan yönetilen FETO beslendiği kaynaklardan hareketle Türkiye’nin üzerinden hareketle Türkiye’nin ve dolayısıyla Müslümanların üzerine kıyameti koparmaya çalışmıştır. Çünkü radikal evanjelik Hıristiyan gruplarla sıkı iş birliğinde olan bu şahıs Hıristiyanların tanrısal krallığının kurulma amacına matuf olarak Türkiye’nin yok edilmesi planında rol almıştır. Çünkü evanjelik grupların inancına göre İsa Mesih’in yeryüzüne gelebilmesi için Türkiye’nin ve İslam Dünyası’nın parçalanması gerekmektedir.
FETO tarafından kurulan ve Pensilvaya’dan yönetilen Fetöizm hareketi Türkiye’yi yok etme girişiminde bulunmuş ve Türk halkının yiğit direnişi ve Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızın milletin iradesiyle ortaya koyduğu duruş sayesinde engellenmiştir" diye konuştu. 
BU AKIMLARIN YILDIZI NEDEN PARLIYOR?

Konuşmasında sapkın akımların ilgi görmesinin arkasında yatan nedenleri de anlatan İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Rafet Özkan, konuşmasında şunları kaydetti:
"Devletlerin ikazları ve kritik yorumları, her münferit hadisede “sekte” kavramının önemini ortaya çıkarmaktadır. Hıristiyanlık, Budizm, Hinduizm ve İslâm arka planından teşekkül etmiş olan din süsü verilmiş yıkıcı hareketler, psiko-gruplar, piramit oyunları ve yapı satışları devletlerin temkinli yaklaşımları, bunları yakın takibe almaları sayesinde şu andan itibaren daha da önemli hale gelmişlerdir. 
Din, her zaman nihai kurtuluş ile ilgilenmiştir. Kurtuluşun anlamı her kültüre göre değişebileceği gibi, ona ulaşma yöntemleri de kültürlere göre değişiklikler gösterebilir. İnsanlar şu anda yaşadıkları maddî veya manevî sıkıntılardan kurtulmak isteyebilir. Veya kurtuluş, bir milletin özgürlüğüne kavuşması ve yeni bir siyasi düzenin kurulması olarak görebilir. Bütün bunların dışında kurtuluş, ölümden sonra elde edilebilecek ebedî bir mutluluk, yani cennet hayatıyla alakalıdır. Ayrıca insan varlığından tatmin olmayan ve ancak tanrılaşmak suretiyle insanların kurtulabileceğine inanan gruplar da söz konusudur. Dolayısıyla kurtuluş, terapik rahatlamadan, Allah’a güvene, hatta sosyal değişime kadar uzanır."
Özkan, yıkıcı akımların olumsuz yönlerine de işaret etti.
"Yıkıcı akımların toplumlar üzerinde çok büyük olumsuz etkileri de söz konusudur" diyen Özkan; " Her şeyden önce onlar, başta Hıristiyanlık olmak üzere dünyanın en büyük beş dinini inkâr etmekle, dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğunu karşılarına almış olmaktadırlar.
Dolayısıyla toplumsal barış açısından ciddi bir tehdit oluşturduklarını söylemek mümkündür. He ne kadar dini çoğulculuk anlayışları bunu tolere etmeye çalışsa da, dünya genelinde yaygın bir hoşgörü oluşturmak oldukça zordur. Ayrıca bu tür yıkıcı akımlar, insanların her türlü sınırlandırmalardan, baskılardan, kısıtlamalardan ve hatta egemen dinlerin boyunduruğundan kurtulması gerektiğini savunmaktadırlar. 
Bu temel çağrı ve iddialarına rağmen onlar, kendi mensuplarının iradelerini kendi tekellerine almakta ve adeta insanları kendilerine köle haline getirmektedirler. Nitekim 15 Temmuz’da milletin vergisi ile alınan tankımızla, topumuzla, uçaklarımızla milleti yok etmeye güdümlenen, beyinleri yıkanmış, satılmış FETÖ’cü teröristlerin eylemi nasıl köle ve ölüm makinesi haline geldiklerini Türk toplumu olarak gördük.”
Editör: TE Bilişim