Geçmiş yıllara ait haritada Eskişehir ikinci ve üçüncü, Yozgat ise dördüncü dereceden deprem riski taşıyordu. Tekirdağ, Aksaray, Karaman, Rize,  Erzurum ve Trabzon illerinde deprem riski arttı. Yozgat ile birlikte Adana, Ağrı, Antalya, Adıyaman, Artvin, Bartın, Balıkesir, Bitlis, Batma, Bitlis, Bursa, Çorum, Çanakkale, Çankırı, Diyarbakır, Eskişehir, Gaziantep, Gümüşhane, Eskişehir, Hakkari, Iğdır, İçel, Isparta, Karabük, Kahramanmaraş, Kars, Kastamonu, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Mardin, Malatya, Muş, Muğla, Ordu, Nevşehir, Osmaniye, Samsun, Siirt, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Uşak, Van, Zonguldak illerinde deprem riski azaldı. Yozgat’ta bu yıl son üç ay içerisinde 10 ayrı deprem olayı yaşandı. Haziran ayının ikinci gününde Çayıralan ilçesinde yaşanılan deprem olayı bir büyüklüğünde tespit edildi. Akdağmadeni ilçesinde 27 Haziran tarihinde 0.9 şiddetinde, Kadışehri ilçesinde ise 6 Temmuz tarihinde bir şiddetinde deprem olayı yaşandı. Yozgat’ta en fazla deprem olayının yaşandığı bölge Sorgun ilçesi oldu. Sorgun ilçesinde 14 Haziran ile 2 Ağustos tarihleri arasında 7 ayrı deprem olayı yaşandı. Depremin şiddeti 0,6 ila 1.3 oranında hissedildi.  TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Ankara Şubesi Yozgat İl Temsilciliği adına Prof. Dr. Fuat Köksal yaptığı yazılı açıklamada, İnşaat Mühendisleri Odası olarak, 17 Ağustos 1999 depreminin 20. yıl dönümünde, depremin ülkemizin hâlâ en büyük sorunu olduğunu hatırlatmayı toplumsal bir sorumluluk olarak gördüklerini söyledi. Köksal, ‘Çünkü deprem önlemlerini almakta, toplumu depreme karşı bilinçlendirmekte, yapı üretim sürecini ve yapılaşmayı deprem tehlikesini gözeterek düzenlemekte, ilgili mevzuatı deprem gerçeğine göre yeniden ele almakta birinci derecede sorumlu olan siyasi iktidarın konuya yaklaşımını yanlış buluyor, toplumun güvenle geleceğe hazırlanmadığını düşünüyoruz. Türkiye bir deprem ülkesidir. Topraklarının ve nüfusunun büyük bir bölümü deprem tehlikesi altındadır. Türkiye topraklarında 1900`lü yılların başından günümüze otuza yakın büyük ölçekli deprem meydana gelmiş ve resmi kayıtlara göre 100 bin civarında insan hayatını kaybetmiştir’ dedi. Köksal, bilimin, tekniğin ve insan yaşamının dikkate alındığı bir kentleşme, yapılaşma yerine, kişi, grupların çıkarlarına dayalı bir yapılaşma anlayışının kentleri yaşanmaz hale getirdiğini ileri sürdü. Köksal, ‘Ormanlar, ağaçlar, yeşil alanlar, su havzaları, park ve bahçeler yok edilerek kentlerde boş alan bırakılmazken, güvenli yapı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması önceliklerimiz arasında yer almamıştır. Biz inşaat mühendisleri Odasının, Odaya bağlı şubelerin, temsilciliklerin yöneticileri olarak bilim ve tekniğe bağlılığın Ülkemizin, halkımızın aydınlık geleceğinin biricik yolu olduğuna inanıyor, bu inançla depremin bir afet değil doğa olayı olduğunu, onu afet yapanın rant yaratma politikaları, buna bağlı olarak işletilen bozuk yapı üretim süreci olduğunu kamuoyu ile pay ile paylaşıyoruz’ ifadelerini kullandı.
 

Editör: TE Bilişim