Bir toplumun ileri bir seviyede olmasını o toplumda yaşayan insanların tavır ve davranışları belirler. Bir yerin fiziki durumu orada yaşayan insanların nasıl bir insan toplumu olduğunun aynasıdır. Aynen atasözünde olduğu gibi. “Aslan yatağından belli olur.”
    Geçenlerde bir vesile ile kent park” a gittim. Ne güzel. Her şey yerli yerinde yapılmış ve ilgililer tarafından da gayet güzel bir bakım yapılıyor. Her yerde olduğu gibi bu güzelim parkta da vatandaşımız gayet duyarsız ve kendi mekânını korumak ve kollamaktan bihaber. Hal böyle olunca da parkta ki görüntü medeni bir toplum görüntüsü resmetmekten çok uzak kalıyor. Bir başka yerde çocuğunun, daha yeni filizlenen ağaçların dallarını koparmasına yanı başında ki ana babası göz yumuyor veya görmezlikten geliyor.
Bu tür güzellikler tüm milletin malı olduğu için millet tarafından da korunması icap eder. Bu korumaya bigane kalan toplumlar böylesi güzelliklerden mahrum kalacakları da muhakkaktır.
    Evet, devlet yapmak mecburiyetindedir.
    Bu doğrudur
    Devletin yapmaya mecburiyeti gibi korumasını da bizlerin, yani orada yaşayan insanlarının yapması da mecburidir. Bu hem insanlık, hem de vatandaşlık görevidir.
    Her konuda olduğu gibi millet malını korumada da ecdadımız bize rehber olmaktadır. Her vesile ile yazar söyleriz. İstiklal harbinde Kara Fatmalar niye Mehmetçiğe giden merminin üstünü yavrusunun donma pahasına örtmüştür. “ Millet malıdır, korunmalıdır, çocuğum ölse de bu mermiler Mehmetçiğe ulaşmalıdır” sözleriyle fedakârlığın ufuk zirvesine çıkmıştır. Neden, Fatih Sultan Mehmet Han “ ormanlarımdan bir dal kesenin kafasını keserim” tehdidini yapmıştır. Çünkü millet malıdır ve korunması mecburidir.
    Bu kent park tüm Yozgat halkının kullanım alanı olması hesabıyla, her Yozgatlı birer fahri müfettiş olup, kendi malına sahip çıkması gerekir. Yapılan olumsuzluklar kim tarafından yapılırsa yapılsın anında müdahale ederek çirkinliklerin önünü almamız lazımdır. Çevremize ne kadar duyarlı olursak o kadar temiz ve düzenli bir çevrede yaşarız. Sadece kendi çıkarımızı düşünmeden etrafımızı da koruyup kollamamız gerekir.
    Yıllar önce İstanbul da yaşayan bir muhterem zat, her gün trenle iş yerine gitmektedir. Tren o günün parası ile 16 kuruştur. Bu çevresine duyarlı insan her gün hem giderken hem de gelirken 16 kuruşunu eline hazır eder ve gişeden biletini alır. Bu bir gün beş gün değil, yıllarca ve her gün yapılan bir harekettir. Bu olaya şahit olan birisi her gün 16 kuruş vererek bilet alan şahsın yanına gelir ve sorar: “ Arkadaş dikkat ettim sen her gün aynı hareketi yapıyor ve bilet almak için 16 kuruş veriyorsun. Hiç büyük para vererek üstünü almıyorsun. Bunu niçin yapıyorsun” diye sorduğunda bu duyarlı, etrafını düşünerek en iyi vatandaşlık görevini yapan şahıs “ ben biletçiye her gün 25 kuruş versem, biletçi bana 9 kuruş iade edecektir. 50 kuruş versem 34 kuruş iade etmesi gerekir. Bana para üstünü verirken belirli bir zaman geçecektir. Herkes büyük para verir de üstünü almaya kalkarsa belirli bir zaman harcayacak ve harcanan bu zaman zarfında bir veya birkaç kişi trene binemeyecek, dolayısıyla da işine yetişemeyecektir. Onun için ben her gün 16 kuruşumu verip biletimi alırsam kimsenin zamanını çalmamış olurum.”
    Gördünüz mü bundan kırk elli sene önce “çağ dışı!” yaşamış insanı. Bir de bu günün “medeni!” dediğimiz bilet alırken yaşlı demeyip, hamile kadın demeyip, sakat demeyip, çocuk demeyip tepeleyerek bilet alan insanımızı.
    Devlet herkesin başına bir Zabıta dikemeyeceğine göre hepimiz fahri birer Zabıta olarak vatandaşlık görevimizi yerine getirelim.