Ne kadar  çok özel günler var, bir yıl içerisinde insan hepsini kutlayacağını şaşıyor doğrusu. İşim garip tarafı da bu özel günlerin hepsini birden hatırlamanın zorluğu, diğer zor yanı ise bu günlerde özel kutlamakta sıkıntı çekiyor olmamızdır.
    Hayatımıza hızla giren bu özel günlerin kimlerin işine yaradığı elbette ortadadır. Ticaret yapan, gerek özel sektör, gerekse marketinden hiper marketine bütün işletmeler için bu özel günler, birer fırsat yani satışı artırmanın en büyük fırsatıdır. Henüz bu özel günlerden günler haftalar öncesi başlayan reklam kampanyaları ile halk tüketim yapmaya yönlendiriliyor.
    Tüketicilere empoze edilen, yönlendirilen reklâmlar ile harcamalar artıyor ve tüketen bir toplum oluyoruz.
    Bu vazgeçemediğimiz özel günler neler? Evlilik yıldönümleri, Doğum günleri, sevgililer günü, avukatlar günü gibi…
    Doğrusu bu özel günleri ben sayarken dahi yoruluyorken pek çoğunu hatırlamayıp unutmamızda olası, lakin medyada yer alan ve haftalar öncesi başlayan bu reklam kampanyaları ile unutsanızda size bir şekilde hatırlatıyorlar.
    Benim anlayamadığım şey örneğin; Yaşlılar gününü ele alalım. Bütün bir yıl boyunca sahipsiz kalan, hiç hatırlanmayan, büyüklerimize sevgimizi sadece yılda bir kez hatırlamamamız ne kadar doğru bir davranıştır sorarım size?
    Öyle ya o en kıymetli, en değerli büyüklerimizi, yılda bir kez, bir günlüğüne hatırlamak, gönüllerini almakmıdır?
    Ya da bir kez ziyaret ve anmakla, hatırlamakla acaba ne kadar kendimizi affettirebiliriz? Ruhumuz rahat edecekmi? Böylemi doğru davranmış oluyoruz?
    Hatırlayacağınız gibi bu özel günlerde en çok alınan hediye ise ağırlıklı olarak tercih edilen bir tek gül ya da çiçek buketidir. nBu çiçeğin içine yazılan bir pusula vardır. Ve böylece o gün kurtarılmış, görev yapılmıştır ne yazık!
    Yazılan notta “Dünyanın en değerli, Dünyanın en kıymetli, en tatlı insanına” diye başlar. Biz acaba bir çiçekle ya da bu sahte notlar ile neyi anlatmaya çalışırız.
    Size meşhur bir hikaye anlatayım…
    Yaşlı bir dedenin elleri o kadar çok titriyordu ki, yemeğini sürekli üstüne, başına döküp etrafı kirletmektedir.
    Bu durumdan rahatsız olan evladı ve gelini bu duruma bir çare bulurlar. Yaşlı dedeye tahta kaşık, çatal yapıp verirler.
    Dede artık yemeğini yalnız yer ve artık hiçbir şeyde kırmıyordur.
    Bu duruma üzülen dedenin torunu ise bir gün bir tahta parçası alıp, içini oymaya başlar. Ne yaptığını merak eden anne baba çocuklarına ne yaptığını sorduğunda ise çocuk,” Size tahta çanak yapıyorum, siz yaşlandığınız zaman bende size bu kapta yemek yedireceğim” der.
    Anne-baba bir süre sessizce birbirlerine bakıp yaptıklarından utanırlar.
    Sırf kendi rahatları, keyifleri için ne kadar yanlış yaptıklarını anlarlar.
    Ne olur sevdiklerimize olan sevgimizi bir tek güne mahkum etmeyelim.