GÜLMECE (mizah), yaşamımızın bir parçasıdır. Bunca acılar, dertler, sıkıntılar içinde kıvrananlar için iç rahatlatan bir gereksinimdir.
Yaşamımıza hep bardağın boş tarafından bakmamalıyız. Yaşadığımız güzellikleri görmezlikten gelmemeliyiz. Bunlardan zevk almaya çalışmalıyız. Gülümsemeli, gülmeli, gerektiğinde kahkaha atabilmeliyiz. Çevremizde bize bunu yaşatacak pek çok olay ya da durum vardır. Başımızdan geçen ya da tanık olduğumuz gülünç olaylar bu türdendir.
Yaşadığımız ya da tanık olduğumuz olaylardan etkilenerek ya da hayal gücümüzü kullanarak ürettiğimiz fıkralar, karikatürler en yaygın gülmece ögeleridir. Kuşkusuz başka gülmece ögeleri de vardır yaşamımızda.
Ben burada fıkralar üzerinde durmak ve hoşuma giden birkaç fıkrayı ufak yorumlarla sizlere sunmak istiyorum.
Bilindiği gibi fıkralar gülünç nitelikli öykücüklerdir. Kimileri gerçek kimileri hayal ürünü olan bu öykücükler ince zekâ ürünleridir. Özellikle hayal edilerek yaratılanları daha zekicedir. Bunlar ince esprilerle insanı hem güldürür hem de düşündürür.
Geçenlerde sosyal medyada gezinirken ilginç birkaç fıkra gözüme çarptı. Ben öyle kolay kolay gülmem, daha doğrusu gülemem. Benim büyük bir eksiğim bu. Ama birazdan sözünü edeceğim bu fıkralar beni bayağı güldürdü. İşte bunlardan biri:
Kocası iş gezisinde olan bir kadın doğum yapar. Kadın, kocasına müjdeyi vermek için ona bir ileti yollar:
Kocacığım, bebeğimiz doğdu; ama sütüm gelmediği için bir sütanne tuttum. Sütanne zenci, o nedenle bebeğimiz de artık zenci oldu.
Kocası bu müjdeyi annesine vermek için yazar:
Anneciğim, bebeğimiz doğdu; ama eşimin sütü gelmediği için onu zenci bir anne emzirmiş. O nedenle torunun zenci.
Anne oğluna yanıt verir:
Oğlum, ben seni doğurduğumda da sütüm gelmemişti. Ben de seni inek sütü ile büyütmüştüm. Şimdi anladım neden bu kadar öküz olduğunu.
Toplumumuzda da çevresinde olup bitenlerden habersiz, yalan yanlış her şeye inanan böyle saftirik insanlar yok mu? Söylenen her şeye inanıp akla hayale sığmayan davranışlarda bulunan bu akıl yoksunlarından uzak durmak gerek.

***

İlginç bir fıkra daha:
Zil zurna sarhoş bir adam bindiği belediye otobüsünde bağırmaya başlamış:
Hieyyyt!.. Öndekilerin hepsi boynuzlu, ortadakiler i…ne, arkadakiler de pezeveeeeeeeeenk!..
İri yarı şoför, zınk diye frene basmış. Yerinden kalkmasıyla sarhoşu arka cama yapıştırmış:
Lan, şimdi bir daha söyle bakayım; kimmiş boynuzlu, kimmiş i…ne, kimmiş pezevenk?..
Sarhoş yanıt vermiş:
Ne bileyim abi? Öyle bir fren yaptın ki hepsi birbirine karıştı.
Eee, sarhoş; ama zeki bir adam. Atmış çalımını, taşı gediğine koyuvermiş.

***

Temel fıkrası verilmeden de olmaz ki:
Bir Japon Karadeniz’de bir kahveye girip demiş ki:
Lan, içinizde erkek olan varsa çıkıp benimle dövüşsün!
Temel gönüllü olmuş. Gidip bir yerde dövüşe tutuşmuşlar. Japon bir güzel pataklamış Temel’i. Kahveye dönmüşler. Temel’in ağzı burnu dağınık. Japon kasıla kasıla,
Ona Takamasi’nin Katamoto tekniğiyle vurdum.” demiş.
Japon, ertesi gün aynı kahveye gelip yine meydan okumuş, Temel bir daha gönüllü olmuş. Japon yine benzetmiş Temel’i. Kahveye döndüklerinde önceki gibi kasılarak,
—Takorama’nın Karamakisi’yle benzettim onu.” demiş.
Japon ertesi gün bir daha gelmiş kahveye, meydan okumuş, Temel bu kez de gönüllü olmuş. Dövüşten sonra dönmüşler kahveye. O da ne? Japon’un ağzı gözü darmadağın, yüzü gözü mosmor. Temel, merak içindeki arkadaşlarına demiş ki:
Ona Toyota’nın krikosuyla furdim.
Temel bu. Karadeniz’in simgesi. Hiç onunla dalaşılır mı? İşte kıvrak halk zekâsıyla intikamını almış Japon’dan. Hani derler ya, “Alet işler, el övünür.”

***

Bu da son fıkra:
Milletvekilinin biri akıl hastanesini ziyarete gitmiş. Başhekimle hastaneyi dolaşırken ona sormuş:
Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?
Bir küveti suyla dolduruyoruz. Hastaya bir kaşık, bir fincan, bir de kova veriyoruz. Sonra küveti hangisiyle boşaltacağına karar vermesini istiyoruz.
Haa, anladım! Normal bir insan kovayı tercih eder, çünkü küveti kovayla daha kolay boşaltır.
Hayır efendim! Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.
Artık bu fıkrayı da siz yorumlayın canım!..
Yüzünüzden gülücüklerin eksik olmaması dileğiyle…