Kendi derdimle yola, kederlere düşerken,
Kalbim yolunu şaşmış, beterlere giderken,
Ömrüm ziyanda, fikri denizlere salmışken
Kalem titremez, kağıt yerden yere kaçmışken
Rüyamda gördüm mukaddes ellerin tutarken…
 
Karanlıklardan kaldırırken, merhametliydin,
Ağlıyor, Müslümanlara dua ediyordun…
Ben beni yitirmiş ummanlarda arıyorken,
Rüyamda seni gördüm, ağlayan gözlerini,
Semaya açılmış ellerini, kederliydin…
 
Ben “Rab” aşkıyla akan gözlerine ağladım,
Ben “Hu” nuruyla yanan diline ağladım,
Ben “Hayy” vitriyle biten nefesine ağladım…
Gülen gözlerin asla hüzünlere dalmasın,
Gurbeti yit, sılan “Gülen’e” hasret kalmasın…
 
Seni görmeyen cana, seni bilmeyen başa,
Ne denir ki Allah’ın aşkıyla akan yaşa?
Ve dünyanın öbür ucunda insana yanan,
İnsanların bundan bir haber kaldığı yaşa
Ne söylenir kendini hiçe sayan bu aşka?
 
Murat İnce
Manavgat/Antalya

YORGUN GECELER
Yorgunum dünden, bugünden ve endişeliyim gelecekten. Sorunsuz sabahları ve plansız, korkusuz yarınları özledim...
Ellerim titriyor, gözlerim seçemiyor ve geçemiyor yüreğim senden. Dizlerimin ve ayak bileklerimin zonklayan yorgun gecelerinden alacakları kaldı ve herşeyin yarım kaldığı şu yorgun sabahlar...
Ne anlatsam şimdi boş ve ne yapsam değil hoş.
Şarkılar ölüyor sevdiğim ve sözler sonra yorgun geceler...
Ah! Akılsız kafam, gece susmasını bilmiyorsa, sende mi bilmiyorsun?
İnadına sönüyor ve inadına yanıyorsa gözlerinin rengi, boşver gözlerinin deli, yorgun ve şu misafirlikteki dertlerine. Ömür bitiyor sevdiğim...
Herşey senle güzel, yorgun, uykusuz geceler dahi...
ne olursun güzelliklerimi öldürme benim...
Ellerimde kalsın, avuç içlerimde ellerin ve gün gece yansın sensiz geçen günlerim...