GÜÇBEĞENİRLİK; adından da anlaşılacağı üzere zor beğenir olma, yapılan işten hoşlanmama, aşırı titizlenme, bir başka deyişle “müşkülpesentlik”tir. Kimilerince “beğenmezlik hastalığı” olarak da nitelendirilir. 
Çevremizde güçbeğenir kişilere sıkça rastlarız. Belki güçbeğenirlik bizde de vardır, ama bunun farkında değilizdir.
Güçbeğenirler, yaptıkları işin en iyi olmasını isterler. Bunun için işlerini özenle ve titizlikle yaparlar. Örneğin bir tabloyu duvara asacaklar. İsterler ki astıkları tabloda bir milimetre bile bir eğiklik olmasın. Bunun için gerektiğinde dakikalarca uğraşırlar. Ama öylesine ince eleyip sık dokurlar ki bir türlü yaptıklarını beğenmezler. Biraz daha sağa, biraz daha sola diye uğraşıp dururlar. Beğenme güçlüğü taşıdıklarından sonuca ulaşmakta zorlanırlar. Kimi zaman aşırı titizlik onları başarısızlığa sürükler. Bu da onları huzursuz eder.
Çevremizde gördüğümüz, duyduğumuz temizlik hastaları vardır. Kusursuz bir temizlik olsun isterler evlerinde. Temizlik araç gereçleri ellerinden düşmez. Orayı siler, burayı siler; dönüp dolaşıp aynı yerleri bir daha silerler. Ama temizlikte istediği başarıya ulaştıklarına bir türlü inanmazlar. İşte böyle kişiler de güçbeğenirlerdendir.
Güçbeğenirlerin iş yaşamını bir düşününüz. Yaptıklarından hoşnut olmamaları, onları beğenmemeleri, daha iyisini yapmak için debelenip durmaları, kısacası mükemmeliyetçilikleri, büyük bir zaman kaybına neden olur; iş verimini düşürür. O bir işi bitirmeye çalışırken emsalleri birkaç işi bitirmişlerdir bile.  
Güçbeğenirler giderek daha da titizlenirler, bu durum katmerleşerek büyür, içinden çıkılmaz olur. Ardından mutsuzluk çanları çalmaya başlar. Bir Çin atasözünde şöyle deniyor: ''Dünyada kusursuz iki insan vardır: Biri ölmüştür, biri de doğmamıştır.” Öyleyse kendimizi niçin mutsuzluk batağına sürükleyelim ki?..
Güçbeğenirler dürüst ve içtendirler. Ancak katı düşünceli oldukları için yaptıklarından ödün vermezler. Bu durum onları tutucu kılar. Kararsız oluşları nedeniyle de sorun yaşarlar. Çünkü en iyi kararın ne olacağı konusunda derin düşüncelere dalarlar. Onlar böyle düşünedursunlar atı alan Üsküdar’ı geçer.
Bir işin özenle yapılmasına, bunun için en iyi kararın alınmasına karşı değilim elbette. Ama bunun bir ölçüsü, ara yolu olmalı. Güçbeğenirlere işlerini baştan savsınlar, demiyorum. Böyle denir mi zaten?.. Ama bu aşırı titizlikleri, beğenmezlikleri, güçbeğenirci yaklaşımları, onları baştan savmacılardan daha başarısız kılıyor çoğu kez. 
Psikologlar, güçbeğenirliği bir kişilik bozukluğu olarak görmüyor; buna bir kişilik türü olarak yaklaşıyorlar. Ama şurası da bir gerçek ki öz denetimden yoksun bir güçbeğenirlik, zamanla bir kişilik bozukluğuna dönüşebilir. İlginç sözleriyle tanınan Puplilius Cyrus’un dediği gibi, “Üzücü gerçek, mükemmelliğin insanları sinir hastası yaptığıdır.”
Şunu unutmayalım: En iyiye ulaşmanın sonu yoktur. Çünkü iyinin de iyisi vardır. Önemli olan; işini isteyerek, elinden geldiğince iyi, zamanında, dürüstçe, içtenlikle yapmaktır. O zaman başarı zaten gelir. Bundan ötesini istemek, en iyisine, en güzeline ulaşmaya çalışmak insanı çıkmaza sokabilir.