AYIP örtmek, kusurları görmezden gelmek mevzularını yanlış anladığımızı düşünüyorum.
Bunu gözlemlerime dayanarak söylüyorum…
Tabi ki, toplumu ve insanları kötülüklerden korumak için işlenen ayıpları örtmek ahlâkî faziletlerin başında gelir ama bunu çoğu zaman yanlış uyguladığımız kanaatindeyim.
Rahatsızlık duyduğumuz konularda da ayıpları örtmeyi adeta huy edindik.
Nasıl mı?
İki delikanlı binmişler arabaya Lise Caddesinde tur atıyorlar. Arabanın içinde hangi şarkıyı dinlediklerini çevredeki herkes duyuyor.
Ara gazı, abart egzoz sesi falan… Hani bunlara değinmiyorum artık. Bu değil Yozgat’ın, Türkiye’nin neredeyse kabul etmiş olduğu bir gerçekliği durumunda!
Artık pat pat egzoz patlatan araçlara alıştık, çünkü alıştırıldık!
Bu gençler bir de arabanın tavanına tepe lambası koymuşlar, yanardöner bir halde geziyorlar.
Etraftaki insanlar tuhaf tuhaf bakıyor. Çünkü onlara tuhaf gelen egzozun sesi değil, yanardöner tepe lambası…
Arabanın içindeki gençler de çok büyük bir marifet yapmışçasına gülücükler saçıyorlar.
“Yok artık” diyoruz belki ama yine de susuyoruz.
Neden?
Bu gençler eğlensinler diye sessiz kalarak iyilik mi yapmış oluyoruz?
Bana göre onlara en büyük kötülüğü susarak, tepkisiz kalarak veriyoruz.
Şehrin orta yerinde insanları rahatsız eden bu tür olumsuzlukları kolluk kuvvetleri neden görmüyorlar, neden bir önlem almıyorlar orası tartışmaya açık bir konu…
Yeri gelmişken bu konuda yetkililere, Yozgatlıların rahatsızlığını dile getirmek istiyorum.
Şehirlerarası otobüs terminalinin Lise Caddesine bakan tarafında iki tane dönel kavşak (göbek) var. Birinde trafik ışıkları var, diğerinde yok. Bu iki dönel kavşakta bazı araçlar el freni çekerek dönüyorlar.
Neredeyse her gün, şehrin orta yerinde “Hızlı ve Öfkeli” filminin sahnelerini andıran manzaralar yaşanıyor.
Saat Kulesinin dibinden Kentparka kadar egzoz patlatarak, patinaj çeke çeke giden, insanları taciz eden araçlar için önlem alınmalı.
30 kilometre hız sınırının olduğu Lise Caddesini yarış pistine çeviren gençlere müsamaha gösterildiği müddetçe, tepe ve çakar lambalı sivil araçlara rastlamaya, çevreyi rahatsız eden gürültü kirliliğine katlanmaya devam ederiz.
Umarım yetkililer bu konuda rahatsızlıkları dikkate alırlar.
Ben üzerime düşeni yapıp, bir kez daha konuyu kaleme alıyorum.
Tekrar ayıp örtmek konusuna dönecek olursak…
Birkaç kez tanık olduğum bir olayı örnek vereceğim.
Araç kaza yapmış ve etrafına çevredekiler toplanmış. Malum, yardım için koşanlar kadar, meraktan olay yerine gelenler de etrafı sarmışlar…
Aracın sürücüsü alkollü ve bir ağaca veya elektrik direğine çarpmış. Maddi hasarlı kaza diyelim…
Ambulans, polis vesaire olay yerine geliyor.
“Aracın sürücüsü kim?” diye soruluyor. Sürücü orada ama ayakta duramıyor.
Kaza yerine gelen çevre sakinleri sürücünün kim olduğunu biliyor ama kimse “İşte şoför şu arkadaş” diyemiyor. Herkes sus pus…
Hatta orada sürücüyü tanıyan bir başkası varsa “Şoför benim memur bey” diye öne çıkıyor.
Sürücü alkollü ya… Ehliyeti gidecek, ceza alacak vesaire… Kendince yardım edecek…
Muhtemelen yazıyı okurken, “Ben de böyle bir olaya şahit oldum” diyenler vardır.
Şimdi burada alkollü sürücüye iyilik mi etmiş olduk?
Onu cezadan kurtarmak veya kurtarmaya çalışmak ne kadar doğru?
O alkollü sürücünün çarptığı ağaç değil de sizin bir yakınınız olsaydı…
Yine bu kusuru örtmeye çalışır mıydınız?
Bugün cezadan kurtarırken, aslında bir başkasını cezalandırdığınızın farkında mısınız?
İşte bu ayıbı örtmek falan değildir.
Burada bir yanlış var.
Hem de yarın bir başkasının canına mal olacak bir yanlış.
Toplumu ve insanları kötülüklerden korumak için işlenen ayıpları ve kusurları örtelim, buna eyvallah…
Peygamber Efendimiz (S.A.V.); “Bir kul, bu dünyada başka bir kulun ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter” buyurmuş.
Mevlâna hazretlerinin dediği gibi; “Ayıpları örtmekte gece gibi ol” tavsiyesine uygun hareket etmemiz en güzelidir.
Fakat…
Ayıpları, kusurları örterken toplumun ve insanların menfaatlerini göz önünde bulundurmalıyız.
Kusurunu örterken karşımızdakine kötülük etmeyelim.
Velhasıl, kaş yaparken göz çıkarmayalım…