Kuş Akıllı- eserim’in bağından bir salkım Üzüm.                                
Bizim  kuşlar  nereye  gittiler  dersiniz?.
Durun  isterseniz  cep  telefonla  bir  arayalım…
bu  kuş  akıllılarının…  telefon  numaralarını  bileniniz var mı?...  yok mu?,  zaten  var  deseydiniz  şaşırırdım.
Ben  onların  nereye  gittiklerini  biliyorum.
Hadi  takılın  peşime  bizde  gidelim. 
Ankara’nın  merkezinde  bulunan  ulus  mahallesine  doğru  gitmişlerdi. 
Bir  dakika  bir  dakika  bunlar  kesinlikle  ulus ta,  evet  evet  Hacı  bayrama…  gitmişlerdir orada  bir sürü  güvercinler…  var ya  onların  bazılarıyla  tanışıp  belki de yeni  dostlar  edineceklerdir , harika  çok  güzel  onların  bahanesine  bizde  gideriz  ve  hazır  oraya  gitmişken  Belediye  çarşısına  uğrar  Kardelen  kitap  evine  uğrarız. 
“Vay  efendim , vay  efendim  kimleri  görüyorum”  diyerek  misafirlerini  mütevazi  bir  tavırla    karşılayan  Abdullah  kardeşimizi  ve  dostlarını  ziyaret  eder  birer  çaylarını  içeriz.  Kim  bilir  belki  sizlerde  birer  ikişer  beğendiğiniz  kitaplardan  alır  ve  okursunuz. 
Okumak  gibi  var mı?...
Biraz da  Durak  kitap  evine  uğrar  kardeşim  Şenol la  görüşüp  birlikte  birde  orada  Menzil  çayı  içeriz  ne  dersiniz?. 
Bu  arada da  hazır  gelmişken  Hacı  bayram  veli  hazretlerini  ziyaret  eder  birer  fatiha  okuruz  değil mi?...  özel  olarak  gidip  o  mübareği  ziyaret  edemiyoruz  hiç  olmazsa  hazır  gelmişken  ziyaretimizi  tamamlar  belki de  onun  hakkında  yazılan  kitaplardan  bir  tanesini  alır  okuruz  öyle  değil mi?... 
Paranız  yoksa  merak  etmeyin  beğendiğiniz  kitabı  ben  size  alırım   ücretini de  siz  daha  sonra  yani  harman…  zamanı  bana  ödersiniz.
İsterseniz  ben  daha  önce  aldığım  kitaptaki  bilgilerden  size  Hacı  bayram’ı veli  Hazretlerini  anlatayım.
Bu  arada da  bizim  Can gülle  Beyaz gül  bir  sürü  güvercinlerinin  arasında  geziniyor  oyunlar  oynuyorlar.  Onların  keyfine de  diyecek  yok.
Bakın  bakın  birdir  bir  bile  oynuyorlar  görüyor musunuz?. 
Haydaah…  görmüyor musunuz? 
Yoksa  sizin  daha  gönül…  gözünüz  açılmadı mı?...
Hacı Bayram-ı Velî,
[ Kaddesallahu  Sırrahulaziz ]
1352 (H. 753)de  Ankara  ilinin  Çubuk  Çayı üzerindeki  Zülfadl  (Sol-Fasol)  köyünde  doğdu. 1429 (H. 833)  senesinde  Ankara'da  vefât  etti. İstanbul'u,  Fâtih Sultan  Mehmed  Hanın  fethedeceğini  müjdeleyen  büyük velînin  adı   Nûmân  bin  Ahmed  bin  Mahmûd,  lakabı  Hacı  Bayram-ı  Veli'dir.  Ankara'nın   feyz kaynağı  olan kabri  ve   türbesi,  Hacı  Bayram  Câmii  kıblesinde  ziyâretgah  olarak  Hakk  rahmetini  uman  gönüllere   açıktır.
Nûmân, küçük yaşından îtibâren ilim tahsîline başladı. Ankara'da ve Bursa'da bulunan âlimlerin derslerine katılarak; tefsîr, hadîs, fıkıh gibi din ilimlerinde ve o zamânın fen ilimlerinde yetişti. Ankara'da Melîke Hâtun'un yaptırdığı Kara Medresede müderrislik yaparak talebe yetiştirmeye başladı. Kısa zamanda, halk arasında sevilip sayılan biri oldu.
İlimdeki bu üstünlüğüne rağmen Müderris Nûmân'ın rûhunda bir sıkıntı vardı. O, bu sıkıntıdan ancak bir mürşid-i kâmilin huzûruna varmakla kurtulabileceğini biliyor ve bir fırsat gözlüyordu. Nitekim bir gün dersten çıktığında yanına birisi geldi ve;
"Ben Şücâ-i Karamânî'yim. Kayseri'den senin için geliyorum. Sana bir haberim ve dâvetim var." dedi.
Nûmân, bu sözlerin sonunda kendisi için mühim bir haberin olduğunu anlamıştı.
"Hoş geldin, safâlar getirdin. İnşâallah hayırlı haberlerle gelmişsindir. Anlat! Anlat!" diyerek hayretle sordu.
"Beni şeyhim ve mürşidim Hamîdeddîn-i Velî hazretleri gönderdi ve;
 "Git Engürü'de (Ankara'da) Kara Medresede Nûmân adında bir müderris vardır.
Ona selâmımı ve dâvetimi söyle. Al getir. O bize gerek..." dedi.
 Ben de bu vazîfe ile huzûrunuza gelmiş bulunuyorum."
    Müderris Nûmân bu sözleri dinler dinlemez;
"Baş üstüne, bu dâvete icâbet lâzımdır.
Hemen gidelim." diyerek müderrisliği bıraktı.
Şücâ-i Karamânî ile Kayseri'ye gittiler.
Kayseri'de Somuncu Baba diye meşhûr Hamîdeddîn-i Velî ile bir kurban bayramında buluştular. O zaman Hamîd-i Velî; "İki bayramı birden kutluyoruz." buyurarak, Nûmân'a Bayram lakabını verdi.
Hamîd-i Velî, Nûmân ile başbaşa sohbetlere başlayarak, onu kısa zamanda olgunlaştırdı. Zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek derecelere kavuşturduktan sonra ona; "Hacı Bayram! Zâhirî ilimleri ve bu ilimlerde yetişmiş âlimleri ve derecelerini gördün. Bâtınî ilimleri ve bu ilimlerde yükselmiş evliyâyı ve derecelerini de gördün. Hangisini murâd edersen onu seç!" buyurdu.
Hacı Bayram da, velîlerin yüksek hallerini görerek, kendisini tasavvufa verdi ve bu yolda daha yüksek derecelere kavuşmak için çalıştı. Hocasının teveccühleri ile zamânının en büyük velîlerinden oldu.
Hacı Bayram-ı Velî, hocası ile hacca gitti. Hac vazîfelerini yaptıktan sonra Aksaray'a geldiler. Orada hocasının 1412 (H. 815) senesinde; "Halîfem, vekîlim sensin." emri üzerine, bu ağır vazîfeyi üzerine aldı.
Aynı sene hocası vefât edince, defn işleriyle meşgûl olup, cenâze namazını kıldırdı. Aksaray'da vazîfesini bitirdikten sonra Ankara'ya döndü. Ankara'da dînin emir ve yasaklarını insanlara anlatmaya, onlara doğru yolu göstermeye, yetiştirmeye başladı.
 Her gün pekçok kimse huzûruna gelir, hasta kalplerine şifâ bularak giderlerdi. Talebeleri gün geçtikçe çoğalmaya, akın akın gelmeye başladılar. Kısa zamanda ismi her tarafta duyuldu.
Bilâhare İstanbul'un mânevî fâtihi olacak olan Akşemseddîn de Osmancık'ta müderrisken şeyhin evliyâlık derececsini duymuş ve ona talebe olmak üzere Ankara'ya gelmişti. Fakat şeyhin dükkan dükkan dolaşıp para topladığını görünce, yanına varıp hikmetini sormadan "Evliyâ para mı toplar, buralara boşuna gelmişim." diyerek oradan ayrıldı.
Zeynüddîn Hafî hazretlerine talebe olmak üzere Mısır'a doğru yola çıktı. Haleb'e vardığı gece bir rüyâ gördü. Rüyâsında, boynuna bir zincir takılmış ve zorla Ankara'da Hacı Bayram-ı Velî'nin eşiğine bırakılmıştı.
Zincirin ucu ise Hacı Bayram'ın elindeydi.  Gördüğü  rüyâ üzerine, Akşemseddîn yaptığı hatâyı anlayarak derhal Anakra'ya geri döndü.
Şehre ulaştığında Hacı Bayram-ı   Velî'nin talebeleriyle ekin biçmeye gittiğini öğrendi. Tarlaya gitti. Fakat Hacı Bayram hazretleri ona hiç iltifat etmediler.  Akşemseddîn, diğer talebelerle birlikte ekin biçmeye başladı. Yemek vakti geldiğinde, insanların ve orada bulunan köpeklerin yiyecekleri ayrıldı.
Hacı Bayram-ı Velî, talebeleriyle yemek yemeye başladı. Yine Akşemseddîn'e hiç iltifat etmeyip, yemeğe çağırmadı. Akşemseddîn yaptığı hatâyı bildiği için, kendi kendine;
"Ey nefsim! Sen, Allah'ın büyük bir velî kulunu beğenmezsen, işte böyle yüzüne bile bakmazlar.
Senin lâyık olduğun yer burasıdır." diyerek, köpeklerin yanına yaklaşıp, onlarla berâber yemeye başladı.
Hacı Bayram-ı Velî hazretleri, Akşemseddîn'in bu tevâzuuna dayanamayarak;
 "Köse! Kalbimize çabuk girdin, yanımıza gel." Diye  buyurup iltifât etti, kendi sofrasına oturttu. Sonra ona; "Zincirle zorla gelen misafiri, işte böyle ağırlarlar." diyerek, onun gördüğü rüyâyı, kerâmet göstererek anladığını bildirdi.
Akşemseddîn bundan sonra hocasının yanından hiç ayrılmadı. Sohbetlerini kaçırmayarak, kalplere şifâ olan nasihatlarını zevkle dinlemeye başladı.
Hacı Bayram-ı Velî'nin teveccühleri altında, kısa zamanda bütün talebe arkadaşlarının önüne geçti.
Nefsini terbiye etmekte herkesten ileri gitti.
Akşemseddîn'e icâzet  verdiğinde, bâzıları;
"Efendim! Sizde yıllarca okuyan talebelere hilâfet vermediğiniz hâlde, bu yeni gelen Akşemseddîn'i kısa zamanda hilâfet ile şereflendirdiniz?" dediler.
Hâcı Bayram-ı Velî de; "Bu öyle bir kösedir ki, bizden her ne görüp duydu ise hemen inandı. Gördüklerinin ve işittiklerinin hikmetini de bizzât kendisi anladı. Fakat yanımızda yıllardır çalışan talebeler, gördüklerinin ve duyduklarının hikmetini anlayamayıp bana sorarlar.
Ona hilâfet vermemizin sebebi işte budur." diye cevap verdi.
Hacı Bayram-ı Velî, bu şekilde hem talebelerini yetiştiriyor, hem de belli saatlerde câmide insanlara vâz ve nasîhat ediyordu.
Selam  ve  duayla.