Rüzgârlar yalan şarkılar söylüyorlar. Bulutlar o eski gözyaşlarını  dökmüyorlar.
    Yakamozlar parlamıyor, yıldızlar gülümsemiyorlar.
    Yanlış giden bir şeyler var sevdiğim, bu yaz çiçekler kokmuyorlar.
     Sigaramın dumanına gizlediğim sözcüklerim bu gece konuşmuyorlar ve bu gece bütün tümcelerim ağır yaralı.
    Kendilerine mesken tutmuşlar yüreğimi.         Kalbimin ağrılarını bir türlü söylemiyorlar.
     Dokunsan yanarım, konuşsan kanarım ve ayrılığın beşiğinde sallanan yüreğime bir laf söylesen sonsuza kadar ağlarım sevdiğim.
Düş sokaklarının çocuğu hayallerim beş yaşında ve çember çeviriyor Arnavut kaldırımlarından çın çın…
    An geliyor çocukluğumun kuytu köşelerinde misket oynuyor gönlüm ama her defasında en yenilerini çaldırıyorum.
    Zorla ellerimden alıyorlar sonra oturup bir köşeye ağlıyorum gidişine çocuklar gibi…
     Kurgularım karıştırıyor bütün mantıkları ve ben mantık hatalarının kurbanıyım.
    İpim kesileli çok olmuş fakat direniyorum son arzum sorulana kadar.
    Sonra sadece bir kez daha gözlerini görmeyi diliyorum ve sehpaya ilk tekmeyi ben vuruyorum.
    Sallanırken başım, gözlerimdeki bir çift yaşım sensin sevdiğim.
     Yanlış giden bir şeyler var ve yanlış tükenen zamanın tek çocuğu gördüğün  şu aciz parmaklarım.
    Sağdan say on, soldan say on. Fakat her defasında ya bir eksik, ya bir fazla çıkıyor yaşadıklarım.
    Biliyorum tembelliğin lüzumu yok, otur bir daha say ama yine eksik, yine fazla.
    Birileri yaşamın o ve bu yakasını anlamıyorlar sevdiğim…
     Gök ile yer içinde neler yaşar  kim bilir?
    Fakat ben senin olmadığın yok oluşları ve var oluşları hiç sevmedim, sevemeyeceğimde.
    Yaşatmak esassa gönül sende geziyor sevdiğim.
     Şimdi bütün bulutlardan, yıldızlardan ve Çemberli taşın Arnavut kaldırımlarından özür diliyorum.
    “Sen sevmedin, sen gelmedin” bugün yuvamızın çocukları göğün göğsüne adlarını yazdıramadılar.