KEKLİK kanı kıvamındaki çaylarımızı yudumlarken,  sohbette tam kucağa düşmüştü. Silah kaçaklığı yaptığı gerekçesiyle Çayıralan ilçesinde yakalanıp, yargılandıktan sonra cezaevine konulan hükümlü, 'Beni bir daha yazsana!' diye söze girdi. Döndüm, göz göze geldik. 'Daha ne yazayım?' sorusunu yönelttim. Lafı ağzımdan aldı, 'Sen yazarsın, bulursun bir şeyler' diye devam etti.
Kaçakçılık suçundan yakalandıktan sonra Karakola getirilip, sorgulandı. mahkemeye götürülürken fotoğrafını çekmiştim. Günaydın Gazetesi'nde yayınlandı, 'sağcıya da solcuya da ben silah satıyorum!' manşetiyle. Öyle demişti, sorgulamasında... 12 Eylül öncesinin hareketli günlerinde iyi iş yaptığını aktarmıştı, sorgusunda...
Yeri gelmişken, öğrenmek istedim... 'Sağcılara da solculara da silah temin ediyorsun. Peki bunu öğrenirlerse sıkıntı olmaz mı?' diye sordum. Çok rahat bir tavırla, 'Niye olsun ki!. Ben silah temin ediyordum. Kim isterse ona temin ederim/ediyorum. Onun için sıkıntı olmaz. Biliyorlardı zaten. Sadece onlar değil, başkaları da silah alıyordu benden. Mermi de temin ediyordum' diyerek, mesleğini anlatmaya çalıştı. 'Çıkınca yine yapacak mısın?' diye sordum. 'Yok.. artık silah işine girmem.. Mimlendim.. kimse benden silah almaz, takip ediyor korkusuyla.. Ama başka bir iş tutarım' diye karşılık verdi. Çayından bir yudum çekti...
Sohbete diğer bir hükümlü dahil oldu. 'Benim de haberimi sen yapmıştın! hatırladın mı?' diyerek. Baktım. 'Hatırlayamadım' karşılığını verdim. 'Neden yatıyorsun?' sorusunu yönelttim. 'Esrardan' diye karşılık verdi. Sonra hatırlar gibi oldum. Biraz yaşlanmış, saçlarındaki beyazlar artmış.. 'Ne denir bilmiyorum!' diye durumu düzeltmeye çalıştım... Hükümlüler sanki sözleşmişler gibi, 'sıkılma, çekinme.. sen bizim misafirimizsin. Zarar gelmez!' uyarısında bulundular. Biraz çekingen oluşumdan anlamışlardı, korktuğumu.. Rahatlattılar...

 

VOLEYBOL TURNUVASI...

Yozgat Cezaevi'nin sevimli bir müdürü vardı. Mehmet abi.. Herkes öyle bilirdi. Hükümlüler, tutuklular, gardiyanlar hepsi çok severdi. Halk arasında da sevilirdi. Hükümlü ve tutuklulara yönelik bir program organize etti. Hükümlülerden oluşan voleybol takımı, Yozgat Amatör Küme Voleybol Ligi şampiyonu Yozgat Bozokspor ile Spor Salonu'nda karşılaşacaktı. Savcılık izin vermeyince maçın cezaevinde oynanmasına karar verildi...
Bozokspor Voleybol takımı iyi bir kadroya sahipti. Rahmetli Mehmet Usta.. Mithat Uyar.. Ahmet Eryaşar.. Şeref Bakıcı.. Mehmet Dönmez.. Necip Alakoç.. Ahmet Avcı.. Nuri Gürle.. Levent Yüksel.. Mehmet.. Kavun.. Bir çırpıda aklıma gelen bunlar.. Dahası da var..Hep birlikte gittik. Fotoğrafları çektim. Cezaevine girmeden önce fotoğraflarını çekip, haberlerini yaptığım hükümlüler, beni koğuşlarına davet ettiler. Baş Gardiyandan izin alındı.. Bazı hükümlülerle koğuşa gittim...
Şimdi Adliye Sarayı'nın bulunduğu eski Cezaevi, taş yapılı bir bina. İki bölümden oluşuyordu. Bir tarafı kadın mahkumların kaldığı, diğer tarafta ise erkek hükümlüler kalırdı. Çatal kapıdan girilir, dar bir alandan sonra tekrar bir çatal kapı karşılardı. O kapıdan içeriye girdiğinizde merdivenle koğuşların bulunduğu bölüme çıkar. Diğer tarafta ise hükümlülerin olta attığı avlu vardı. Çok amaçlı kullanılıyordu. Koğuşların bulunduğu bölümde oval, demir kapılardan giriliyordu. Girişin sol tarafında demirli camlar, sıralanmış. Sağ tarafında iki katlı ranzalar yer alıyordu. Ortada bir teneke soba.. Bir köşe de gazyağı ile çalışan ocak, üzerinde ocağın sisiyle  siyaha boyanmış çaydanlık ve demlik.. Etrafında çay bardakları. İçeriye girdim.. Oturduk, sobanın yanında bulunan masanın etrafına. Yatak üzerinde oturanlar da vardı. Beni görenler, yataklarından inip yanıma geldiler. Hepsi sırayla 'hoşgeldin' diye, tokalaştılar. Sonrasında sohbet başladı. Konular birbirini kovaladı. Vaktin nasıl geçtiğini, dışarıda nelerin yaşandığından habersiz kaldık...

GİDEMEZSİN!..

Sohbetimizi,  'tak.. tak..' sesleri bozdu. Gardiyan, duvara ve koğuşların demir kapılarına vurarak, 'sayım.. sayım.. sayım..' diye bağrıyorlardı. Hükümlülerinden birisi saatine baktı, 'akşam olmuş!' dedi. Bende ayağa kalktım. Kapıya doğru yöneldim. Beni takip eden hükümlülerle birlikte koğuştan çıktık. İlk karşılaştığım gardiyana gitmek istediğimi söyledim. Yüzeme baktı.. 'Burada herkes gitmek istiyor!' diye alaylı bir şekilde karşılık verdi. Kendimi tanıttım. Dinlemedi bile. Sonra beni tanıyan başka bir gardiyan geldi. Durumu anlattım. Voleybol müsabakası için geldiğimi, fotoğraf çektiğimi, Baş Gardiyanın izniylede koğuşta çay içtiğimi belirttim. Dinledi. Sonrasında, 'Biraz zor. gidemezsin' dediğinde, şaka yaptığını düşündüm. Devam etti, 'Hele sen avluya çık.. sayım yapılsın.. sonrasında bakarız' dedi.
Sayım yapıldı.. Gardiyanların tamamı merdivenlerin başına dizildi. 'Sağdan başla!' komutu ile hükümlüler bir.. iki.. üç... elli.. ellibir.. diye saydılar. Bende sıramı savdım.. Bir kişi fazla çıkınca sevindim.. Gardiyanların  çoğu tanıyordu. Yanlarına gittim. 'Yapacak bir şey yok.. bu gece bizim misafirimizsin!' dediler. İdare binaya geçtik.. Cezaevi Müdürüne ulaşmaya çalışıyorlar.. Şimdiki gibi cep telefonu yok. Gardiyanların vardiyası değiştiği için benimle ilgili yetki kullanamıyorlar.. Bir de hafta sonu.. Neyse.. Mehmet abiye ulaşmışlar.. Yan taraftaki lojmanda oturuyordu.. Mehmet abi, 'İdare binada yatsın, sabah hallederiz' demiş. Yattım, sabah cezaevine veda ettim...