YAĞMUR çisiliyordu, gündüzün yerini karanlığa terketmeye başladığı saatte. Bahçe içerisindeki tek odalı evimden çıkıp, kendimi sokaklara atmak istedim. Yaklaşık üç-dört metrelik bahçe kapısına doğru ilerlerken, çiseleyen yağmur damlacıklarının ağaçların yapraklarıyla temasıyla çıkarttığı sesle durakladım. Etrafıma bakındım, kaldım... 
Öyle bir ses ki, sanki yağmur ile yapraklar dans ediyor. Bahçe duvarının kenarına çömeldim, bu dansı hissederek izlemeye koyuldum... 
Yok böyle bir şey, böylesine hissedilebilen güzellikle ilk kez karşılaştım... 
Kanım kaynıyor, içim ürperiyor, yağmur damlası yaprakla buluştuğunda. Sanki, özlemle beklediğim sevgilim gelmiş yanıma, yağmurda ıslanan bedenlerimiz birbirine temas ediyor, ortaya çıkan müzik eşliğinde dans ediyoruz.. 
Bu düşünce ve duyguyla dalıp gittiğim esnada, uzaktan bir ses: 
-Ne yapıyorsun orada!?.. 
İrkildim, sesin geldiği yöne doğru kafamı kaldırıp bakmak istediğimde, yağan yağmurla ıslanan saçlarımdan yüzüme doğru akan yağmur suları buna izin vermedi. Elimle önce yüzümü, daha sonrada saçlarımdaki yağmur sularını silip sesin geldiği yöne bektım... 
Aynı avlu içerisinde oturan yaşlı bir ninemiz vardı. Biz ona Pamuk Abla derdik. İyi bir insandı. Seslenen de oydu. Laf olsun diye değil, gerçekten iyi bir insandı. Adı gibi, daha doğrusu kendisine yakıştırılan takma adı gibi Pamuk gibi birisiydi. Sadece kendisini düşünmez, mahallelinin derdi onun derdi gibiydi. İlgilenir, koşuştururdu...
Camın önüne oturur, her akşam, gün batımını izler, akşam namazı, yatsı namazı derken, gecenin bir vaktinde yatağına uzanırdı, uyumaya çalışırdı. Çoğu zaman oturduğu camın önünde sabahlar, sabah ezanı okunurken, gözlerini açar, namazını kılar, evin temizlik işlerini yapmaya koyulurdu. Bazen sabah kahvaltısına bizleri de çağrırdı. 'Bekarsınız, ana yemeğine hasret kalmışınızdır, kuru ekmekle kafanız çalışmaz' diyerek, buyur ederdi. Giderdik...
Sorusuna 'hiç' diye başlayıp, 'öylesine oturdum, yağmurun sesini dinliyorum, çok güzel' diyerek, devam ettim... 
-Bende yağmuru izliyorum. Seni gördüm. Rahatını bozmak istemezdim ama yağmur şiddetini artırdı, hastalanacaksın diye korktum.. 
'Acı patlıcanı kırağa çalmaz derler, sen daha iyi bilirsin' diye karşılık verdim. 
Gerçekten de çiseleyen yağmur şiddetini artırmıştı. Artan bu şiddete ayak uydurup, hayallerim, arzularım da şiddetini artırmıştı. Ta ki Pamuk Abla'nın sesini duyana kadar. O anki heyecanım ve kalbimin atışını daha önce hiç bir dönemde hissetmemiştim. Göğüs kafesimden sanki dumanlar çıkıyor gibi hissediyordum. Nefes almakta zorlandığımı da hissettim. Güçlükle yerimden doğruldum. Yağmurun ıslattığı giysilerim ağırlaşmıştı. Pamuk Abla'nın penceresinin önüne kadar güç bela gidebildim. Pamuk Abla eliyle saçlarıma, ardından yüzüme dokundu... 
'Boşver' dedi, 'Geçmişi düşünme, önünde uzun bir zaman dilimi var. Ben geçmişle yaşadım, bugün ise kimsesizim. Kendimi hep ona sakladım, ama olmadı. Olmuyor, olmayacak ama umut işte...'' 
Biraz da çekinerek, 'kim?' diye yönelttiğim soruya, 'Şimdi mezar da' diye karşılık verdi, gözleri gök kubbeye yöneldi, daldı. Biran durdu, sonra kaldığı yerden, hüzünlü ses tonu ile devam etti: 
-Çok sevmiştim. O da beni seviyordu. Ben öyle biliyordum. Yıllarca bekledim. Evlendi, çocukları oldu yine bekledim. Öldü yine bekliyorum. Neyi beklediğimi bilmiyorum. Ama bekliyorum. Daha ne kadar bekleyebilirim bilmiyorum!..
'Neden?' diye sormak istedim, laf henüz ağzımdan çıkmadan devam etti, 'Boşver' dedi, 'Ben geçmişle yaşadım, sen geçmişle yaşama, boş ver. Hadi yoluna git. Dünü düşünme. Dünü doyasıya yaşa. Günü geldiğinde unut...' 
Camın önünden ayrıldım, sokağa çıktım. Ne kadar dolaştığımı bilmiyorum. Hep aklımda Pamuk Abla vardı, kulağımda 'Geçmişle yaşama' sesi yankılanıyordu. Bu yankının yerini ezan sesi aldı. Saate baktım, 05.15'i gösteriyordu, sabah olmuştu, gün ağarıyordu...
Gündüz yerini geceye terkederken çıktığım evime, gece gündüze yerini terkederken dönmeye karar verdim... 
Eve gelip, bahçe kapısından içeriye girdiğimde biran durakladım. Pamuk Abla'nın evine doğru baktım, ışığı yanıyordu. Pencerenin önünde kimse yoktu. Halbuki o sabah ezanı okunurken camın önüne kendisini konuşlandırır, sabah ezanını dinler, namazını kılardı... 
Ama bugün bir gariplik vardı.. 
Eve doğru yöneldim, aklıma kötü şeyler getirmek istemiyordum. Camdan içeriye doğru baktım, Pamuk Abla penceresinin önünde sırtüstü yatıyordu. Cama vurdum, ses seda yok. Kapıya yöneldim, kilitli. Yan komşumuza seslendim, geldi. Birlikte kapıyı açtık, içeriye girdik. Nabzına baktık, atmıyordu. Pamuk Abla beklediğine kavuşmuştu...
Cenazesini defnettik. Mezarı başında ona söz verdim, geçmişi yaşamayacağım ama unutmayacağım da..