Bozok Yaylası’nda 
Turnalar Dönerken 
“Turnanın kanadı zatından eğri
Yanıktır aşnası, yaradır bağrı
Yönünü döndürmüş Bozok’a doğru
Ordan öte uğrun olsun turnalar”
“Ölüm Allah’ın emri ayrılık olmasaydı” derler ya! Hasret insanoğlunun devamlı içini yaktığından olacak türküsünde, ağıdında, hikâyesinde gurbet üzerine söylenmiş de söylenmiş. Postanın, telefonun ve telgrafın olmadığı yıllarda yarinin hasretini gidermek için;
“Sürmelimin gözlerine mailim 
Ayda bir selamın gelse gailim” denirken, kervancılardan sıladan haber alma ümidiyle;
 “Her sabah her sabah giderim hana
Yârim uzak olmuş görünmez bana
Ötün kuşlar ötün yârim uyana
Can gider de bu hasrete dayanmaz” 
Hanlara uğramalar, sırtında sazı diyar diyar dolaşan Karacaoğlan’ı gurbetteki gelin görünce; 
“Bizim köyün ırmakları akar mı?
Yaz gelince menevşeler kokar mı?
Koyun kuzu yaylasına çıkar mı?
Bana ordan haber söyle Karaoğlan” isteğiyle Karacaoğlan’dan havadis beklemiş.
Oğlunun ölüm haberini gurbetteki babanın ancak dilencilerden alabileceğine değinen Türkmen Araplılı Deruni Baba;
 “Gurbette pederim duyarsa gelir
  Gördüğü sailden haberim alır” beyitiyle ölüm haberinin sailden (dilenciden) alabileceğini vurgulamış.
Bir başka çaresiz gelinde medrese öğrencisi mollayla selam gönderme yolunu seçmiş; “Annacımdan gelen Molla
Söyle kelamı kelamı
Bizim ele gidersen
Söyle kelamı kelamı” der.
Kervancı, aşık, dilenci, molla bulamayan çaresizler de kater kater gökyüzünde süzülen turnalarla haber gönderip, yine turnalardan haber alma yolunu seçmişler ki,
 “Allı turnam bizim ele gidersen
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa 
Boynu bükük gözü yaşlı yar söyle” haberini salıp, Hz. Ali ve Hüseyin’in aşkıyla
 “Yemen ellerinden beri gelirken
Turnalar Ali’yi gördünüz mü?” sorusunu sormuşlar.
Bahadın beldesinden Senem, damda sergi sererken turna katerinin dam üzerinde birkaç kez döndüğünü görünce, kocası İbrahim’in Bafra’da hasta olduğunu sezmiş ve turnalara seslenmiş, turna katerinden düşen telekle sağlık haberini alırcasına teselli olmuş.
Geçmişte Bozok Yaylası, gürül gürül akan dereleri, bol yağmurlarla oluşan göl ve sazlıklarla kaplı olduğundan turnalar göç mevsiminde ve kuluçkaya yatmak, ya da menziline ulaşmak amacıyla çıktıkları yolculukta Bozok’a konarak dinlenirlermiş ki, birçok aşığa ilham kaynağı olduğundan Karamolla, dile getirdiği Akdağ destanında;
“Uğradım Bozok’a al yeşil olmuş
Ala karlı çamlı bellerin gördüm
O yer cennet misal ne hoş süslenmiş
Al kırmızı gonca güllerin gördüm
Ezel Göndelen’de yüzerdi kayık
Meleşir mor koyun, höğrüşür geyik
Yaylalar içinde illa Bozhöyük
Ala karlı çamlı yerlerin gördüm
Karaziyaret’in mumları yanar
Nalbant’ın başında turnalar döner
Üçoluk suyundan içenler kanar
Nice güzel konmuş göllerin gördüm”
Dizeleriyle Nalbant’ın başında turnaların döndüğünden, göllerinin varlığından söz etmiş.
Bir başka aşıkta turnaların Alişar Konağı’na konmasını arzu edişini; 
“Karabaş koyun sürünün hası
Kaldır Mevlam dumanı pası
Alişar’dan geliyor turnamın sesi
Alişar Konağı’na konun turnalar” dizeleriyle dile getirmiş.
Yozgatlı Hicabi Baba da anlaşılan dertli ki turnaları Kayseri yöresinden Bozok’a doğru övgüyle gönderip teselli bulur;
“Korkunuz kalmadı alçaktan uçun
Bu sene Bozok’u selamet geçin
Hüseyinabad'a hoş konup göçün
Havfedip düşmen efkâra turnalar”
Yozgatlı Hafız Süleyman plağa alınan türküsünde;
“Turnam nerden gelir aslı Maraş’tan
Kanadı ıslanmış yağmurdan yaştan
Turnam sen hiç korkman mı alıcı kuştan
Doğru bir katere gidin turnalar” ile dinlendirir.
Aşık Seyit Osman konup göçtüğü memleketini özler, turnaları Çukurova’dan kaldırıp, koşmasında sıralayarak Bozok’a kondurur;
“Turnam geldi çıktı Bozok eline
Ötüşürken hayran oldum diline
Akdağ Kazası’nın Konat Gölü’ne
Çevrini çevrini konun turnalar” 
Cingözoğlu’nun hemşerisi Dadaloğlu, yurdunda rahatsız edilince adı ve sanını değiştirip “Sefil Ali” lakabını alarak Çapanoğlu’na sığınır.
“Üç turna uçurdum Yozgat Dağı’ndan
İzin aldım Ağası’ndan, Beyi’nden
Başı boz bulanık Çavuş Köyü’nden
Erzurum İli’ne konun turnalar” 
Sefil alim dediceğin ararsan
Turnaların mavcudunu sorarsan
Yüzelli turnaya kayil olursan
Verin ceremesin alın turnalar'' deyişiyle turnaları dolaştırıp Mısır'a doğru yolcu eder.
Yıllardan beri göremediğimiz turna katerlerine rağmen, topu topu ülkemize göç ile gelen turna sayısının on bir olduğunu düşünürsek geçmişten gelen turnalarla dertleşmesini sürdüren aşıklarımız, gönüllerinden geçtiğince turnalara değinilen dizeler oluşturmuşlar. Örneğin içli şairimiz Pakize Altun;
“Gönül habercisi yaralı turnam
Bir de bizim elden geçsen olmaz mı?
Ayrı katardan kanat çırparak
Başımın üstünden uçsan olmaz mı?” isteğinde bulunurken, yine içli şairlerimizden merhum Sami Sarıkaya da;
“Turnam geçiversen bizim ellerden
Sıtkı nazar edip bakarsan eğer
Bir haber al sümbül ile güllerden
Papatya çiğdeme bakarsan eğer” özlemini taşırken, yazımızı fazla uzatma imkânı olmadığından sözümüzü Bayram Durbilmez ile noktalayalım;
“Uçun sürülerle bizim ellere
Sevgi diyarına varın turnalar
Vuslatı yükleyin esen yellere
Dostları sımsıkı sarın turnalar”