PAHALILAKLA mücadele bir devlet politikasıdır. Üretimin teşvik edilmesi, yerli ve milli üretimin desteklenmesi ve kontrollerinin de devlet eliyle yapılması doğal bir tutumdur. Serbest piyasa mantığı ile yürür, bunu da kurum ve kuruluşlara bırakırsak, vatandaş zam ve zulüm altında kıvranır, mağdur olur.
Ne yazık ki, üreten değil tüketen bir toplum haline geldik. Tüketim toplumu demek, tembellik demektir. Üretim toplumu olma yolunda ciddi adımlar atmak köy ve köylüyü teşvik etmek gerekiyor. Devlet üretim çiğliklerimiz vardı. Buraları kapattık. Para da kazanıyordu, örnek de oluyordu. Hantallaştı, çalışanlarının talanına uğradı, üretimi düşmeye ve zarar etmeye başlayınca kapattık. Aslında devlet baba zarar nedenlerini bertaraf edip, bu çiftlikleri atıl halden kurtarmalı ve üretime devam edilmeliydi…
Köylümüz de malımız- ürünlerimiz para etmiyor diye üretimden vaaz geçti. Köyler boşaldı, şehre göç hızlandı. Sadece tüketen toplum olmak ekonomide kalkınmayı tek taraflı sağlayamaz. Üreten ve tüketen toplum eşit şartlarda dengeyi korumak zorunda… Bu şartlarda devlet baba ne yapmalı derseniz? Birincisi üretici desteklenmeli, ikincisi köylü köyünde kalkınmalı ve köye dönüş teşvik edilmeli,köylü köyünde şehirleşmeli, üçüncüsü, köylünün malı pazarda değil tarlada para kazanır hale gelmeli, aracılar ortadan kalkmalı…Elbette dahası da var?....
Fırsatçılığa gelince: gerçekten de çok fırsatçı, menfaatçi bir toplum haline geldik. Dövizi bahane edip aynı anda zamlara yüklendik ve fiyatları şişirdik. Her şeyimiz dövizle alınıp satılmadığı halde her şeyi gavurun parasına endeksledik. Ne hikmetse tarladaki çiftçinin malı değil pazardaki tacirin malı zamlandı. Bir çiftçimiz diyor ki: Biz buğdayı aynı fiyattan ofise teslim ettik ama, un bir anda iki katına çıktı. Kim kazanıyor aracı… Dünün anlayışı ile dükkândaki mallar kendiliğinden iki katına çıkarıldı. İşte buna fırsatçılık denir!..
Fiyat kontrolleri müşteriye bırakılmamalı. Tamam alıcı duyarlı olmalı, zam zulmüne karşı durmalı ama; asıl olan devletin alacağı tedbirlerdir. Nedir bu tedbirler? Piyasaların sürekli kontrollerinin yapılması; Faturaların kontrolü, fiyatların kontrolü ve günü geçmiş, ya da ayıplı malların satış reyonlarından indirilip imha edilmesi gibi… Bunu tüketiciye bırakırsanız mesafe alamazsınız. Tüketici de duyarlı olsun ama, aslolan devletin takibidir.
Devletimiz bu mana da ciddi tedbirler almaya başaldı. Mesafe de alındı. İnşallah daha iyi mesafeler de alınacak. Bir de bunun ötesinde şunu düşünmek ve duayrlı olmak zorundayız. Nedir o? Ülkemize karşı açılmış ekonomik bir savaş var. Ülke güvenliğimiz tehdit altında. Bizi zayıflatmak ve üç kuruşa muhtaç hale getirmek istiyorlar. Ekonomik saldırının yanın da bir fiziki saldırılar var. Bölücü örgütlerle ülkemiz tehdit altında tutulmak isteniyor!
Böyle bir dönemde fırsatçılık yapmak  insanımızı zam zulmüne tabi tutmak bir başka ihanet planı olmalı. Yardımsever, vatansever ve kahraman Türk Milleti nasıl oluyor da küçük bir saldırıda yelkenleri indirip, vatandaşını açlığa ve yoksulluğa mahkum etmeye başlıyor? Benim mantığım bunu kabul etmiyor: Biz bu değiliz diyorum!
Hem ekonomik savaşı, hem de fiziki saldırıları top yekun bir anlayışla göğüslemek şerefine nail olmak varken, bencilliğin, menfaatperesliğin ve çıkarcılığın peşine düşüp fırsat yakaladık diye zam- zulme sarılmanın mili ya da insani olduğuna inanmıyoruz!....Biz Çanakkale ruhunu, Kurtuluş Savaşı ruhunu ve 15 Temmuz uyanış ruhunu terk edersek yok oluruz diyorum!...Bu gaflete kimse düşmemeli… Yoksa şehit ve şühedanın bedduasından kurtulamayız.