Ramazan ayının sonuna yaklaşırken, Osmanlı Devleti dönemindeki Ramazan geleneklerini aktarmaya devam ediyorum.
Hafta içi yoğun siyasi yazılar ve seçim süreciyle ilgili haberler verirken, en azından hafta sonunu bu tür konulara ayırmak istedim.
Geçen hafta Cumartesi günü kaldığımız yerden devam edelim.
Bu hafta, Yozgat Çapanoğlu Büyük Cami’ye de yeniden yerleştirilen sadaka taşlarıyla başlıyoruz.
Sadaka taşları…
Sosyal dayanışma örneği “sadaka taşları” Sadaka taşları taş bloklardan oluşan, genellikle cami veya türbe köşelerinde bulunan, ortası çukur, bir buçuk-iki cm yüksekliğinde taşlardı.
Bu taşlar Osmanlı’da sosyal dayanışmanın bir parçasıydı ve fakirlerin umut kapısıydı.
Fakirler dilenmekten, zengin  riya ve gösterişten çekindiği için sadakalarını bu taşlara koyar, fakir de gece vakti gelip ihtiyacı kadarını buradan alıp, geriye kalanını kendisi gibi bir başka fakire bırakırdı.
Silin borçlarını…
Osmanlı’da ramazan günlerinde zenginler, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav vb. dükkanlarına girer, onlardan Zimem defterini, yani veresiye defterini çıkarmalarını isterdi.
Baştan, sondan ve ortadan rastgele sayfaların yekununu yaptırıp, “Silin borçlarını… Allah kabul etsin” der, çeker giderdi.
Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, kimi borçtan kurtardığını bilmezdi. Huzur dersleri…
İlmiye sınıfına özel bir ihtimam gösteren Osmanlı padişahları, ramazan ayında ulemanın ileri gelenleriyle birlikte “Huzur dersleri” adıyla bu aya mahsus dersler yaptırırdı.
Kadı Beydavi Tefsiri okumanın adet olduğu huzur derslerinde konular öylesine ince ayrıntılarıyla tartışılırdı ki Fatiha suresiyle başlayan ve 169 yıl fasılasız devam edilen derslerde Kur’an-ı Kerim’deki muayyen sıra takip edilerek ancak Nahl Suresi’ne kadar gelinmiştir.
Bu dersler sayesinde küçük yaşta bulunmalarına rağmen şehzadeler, pek çok ilmi meselelere vakıf olurlardı.
 Az yiyen melek olur, çok yiyen helak olur…
Bir başka ramazan adeti ise “az yiyen melek olur, çok yiyen helak olur”, “az yiyen her gün yer, çok yiyen bir gün yer” gibi vurgulu sözleri hat sanatçılarına yazdırıp yemek odalarına astırmalarıydı.
İftar sofralarında bunu görenler yemede ölçüyü kaçırmaz, doymadan sofradan kalkmayı bilir ve Peygamber Efendimizin (sav) sünnetini de yerine getirmiş olurdu.
Ramazanın Yıldızları..
 Mahyalar Ramazan ayına mahsus olan mahyalar (mahya kelimesi) Farsçada aylık manasına gelen “mahiye” kelimesinden gelir.
Bir caminin iki minaresi arasına gerilen bir halattan küçük kandiller sarkıtılarak gece karanlığına sözcükler yazmak, günümüze kadar gelen bir Osmanlı sanatıdır.
Günümüzde elektrikle yazılan mahyalar, eski zamanlarda son derece karmaşık ve zahmetli bir sanattı. Mahyacılar ramazanın her akşamına ayrı ayrı sözlerle mahya kurmak için gün boyu çalışır; ve iftardan sonra yüzlerce kandillerden oluşan mahya iki saat yanardı.
Pilavın içinde diş kirası…
Osmanlı döneminde zengin köşk veya konaklarda iftara davet edilen misafirlere iftarını yapıp teravihe gitmek üzereyken hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi.
Yemeğini bitirenler diş kiralarını aldıktan sonra “Kesenize bereket”, “Allah daha çok versin”, “Ziyade olsun” gibi dualarla konaktan ayrılırlardı. İşin aslı ise, bu vesile ile muhtaçlara yardımda bulunmak ve onları sevindirmek idi.
Kaynak:Uslubaş T. Böyleydi Osmanlı’nın Ramazanları İstanbul: Yağmur
DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN
*Kendisine oy isteyen seçmenle MHP polemiği yaşayan adayı.
*Kırsalda oyları yükselişe geçtiği söylenen MHP’yi.
*İlçelerde iftar sofraları kuran İYİ Parti’yi.