Osman Emmi eski karakucak güreşlerine meraklı bir pehlivan torunuydu. Yağarnı geniş, bacakları godek, bir oturuşta bir tokluyu banamısın demeden yiyen Şavgı Pehlivan’ın oğluymuş. Anlattığına göre babasının yenmediği adam yoktu ama efsaneleştirerek anlattığı, yedi düvelin tanıdığı Şavgı Pehlivan’ın spor tarihinde ben hiç adına rastlamadım. Bazı yerel festivallerde organize edilen güreş müsabakalarını pür dikkat izleyen ve bas bas bağırarak heyecanını yansıtan fanatik ve kontrolsüz bir holigandı.. 
Televizyonda çıkan her sima onun tanıdığıydı. Köyden sadece ayrı olduğu iki yıllık askerliği süresince, sekiz milyar insanı tanımış gibi her çıkanla geçen bir anısını anlatırdı. Tüm branşlardaki spor kuralları ve taktiklerini en iyi o bilirdi. Çünki kimsenin fikrine aldırış ve itibar etmez, sürekli kendi bildiğini ateşli ateşli anlatırdı. Yalnız boks maçlarının kavgayla başlayıp dostlukla bitişine bir türlü anlam veremezdi. Mantığı bir tek o spora tersti. 
“Poküs maçımıymış neyimiş, birbirinin duşgasına duşgasına bi vuruyolar emme. Avurtları tüm ertiş mertiş oluyo heriflerin.. Asgerdeyken Sülüman Demirel’e sordum, bu nası bi spor la dedim, bırahsana Osman.. elleme doğüşsünler aminim, kâyâsı senmisin… derdi. diyordu Osman Emmi…
Boks müsabakalarını televizyondan izlerken “Ah.. Babam olacağdı ki.. bi sumsada bunların ikisininde soluğunu sapıtır, bi ton zopa çekerdi bu pijlere “ derdi. 
Herkesin spor yorumu farklıdır. Aslında Osman Emmiyle sporun her türünü seyretmek büyük bir zevkti. 
“Doğüşüyolar, doğüşüyolar bide toka yapıyolar la, birbirinin duşgasına elli atmış dene poküs atıyolar heç bişey olmamış gibi bide sonunda barışıyolar aminim, doğülen, düvene oşuhculuh ediyo…. Bana bi denesi poküs atacah, sıyırgıynan godunnuydu meledirim aminim… diyodu şapkasını düzelterek.. 
Film yorumlarıda bi anormaldi. Fadime Girik;  ben Cüneyit Arkın’dan başka heç bi herifinen film çevirmem, Gadir İnanır’ın, Tarık Akan’ın, Ferdi Tayfur’un, Orhan Gencebay’ın alayıcığınında anasını eşşek guvalasın diyodu….. derdi. 
Gösterimdeki filmlerde geçen öpüşme sahnelerini bıyık kıvratarak izler, başka bir şey yaptıklarını yeminle anlatırdı. Sanki biz seyretmedik. Osman Emmi Isdanbıl,Selimiye Gışlasında askerken Türkan Şoray “Osman, koye getme burda gal, sikortalı bi işe giren, bi göz dam kiralarık, kotü bi kilim, acik yahacak, bi torba un geçinir giderik Allah’ın izniyle, beni al…demiş ama Osman Emmi, “Yoh yavrım koye gideceğam, ekin, saçın tüm ortalıhda, her bir bağısağımız bi yanda duramam, hemide sen bek açıh giyyon, bide gotveren erkekler tüm peşinde.. başımı belaya gon… diye koye gelmiş. 
Fadime Girik, Osman.. Allah’i seversen çarşı izinine neye çıhıncı bize gel, sen bazlamayı çoh seviyon, bazlama ye.. dermiş. Çoh bazlamalarını yedim onların..derdi. Bunları da yeminle anlatırdı. Ve hatta bazen “Neden olmasın, ya diye ara ara yeminlerinin de tesiriyle inandığımız olurdu. Muazzam yalan konuşurdu. Duygusal yalanları gerçekten ağlayarak göz yaşları dökerek anlatırdı.
Bizim köye maç yapmaya gelen başka köyün gençleri bizi yenince “Baba yiyin, yidiğiniz ekmekler gözünüze dizinize dursun, şunlara bile yeniliyonuz aminim diyerek bize bir sürü hakaret ederdi. Yenmek de mühim değildi onun için. Elli atmış dene gol atacağınız, bi dene bile gol yemeyin sahın… diye taktikler verirdi. 
Bir gün Yudan köyünün çocukları bizi yendi, eyi bi zopa çekin la şunlara diyordu. Sporun faziletinden habersiz, kimseye hayır öğüt vermeyen sürekli kavgacı ve acımasız ruha sahip her branşta holigan bir zihniyete sahipti. Onun maçlarımıza gelmesini hiç istemezdik ama yendiğimiz zamanda sürekli gidip ona övünmekten geri durmazdık.
Köy maçlarında yaşı, ilgisi ve kabullendirdiği bilgisiyle herkes ona müracaat eder, hakem olmasını isterdi. Hakem seçili seçilmez Cumhurbaşkanında bile ondaki fors olamazdı. Köyü lehine adaletsiz kararlar verdiğinde bir sürü itirazla karşılaşırdı. Karşı tarafı ikna etmek için, “vallahi, billahi, anamı bi köylü şeytsinki benim didiğim gibi oldu, Allah şurdan şuruya getmeyi nasip etmesin yavrım, 60 yaşında yalanmı gonuşacağam size” derdi. O hakem olunca biz sürekli yenerdik. Çünkü karşı tarafın gollerini heç saymazdı. Daşın üstünden geçti, galeci sahosunu çıharırken gol attı, ezen ohunuyo, gabil dağal falan gibi gerekçelerle iptal ederdi. Yalnız cebine bir paket birinci cuvarası goy, maç anında kazanılırdı.  
Ağzı çok bozuktu. Sürekli küfür eder ve faul yapmamızı önerirdi. Yaşadığı zamanlarda hiç birimiz sevmezdik onu. Hayır öğüt vermeyen, ortam bozan ve huzursuzluk mucidi bir insan adlederek sürekli uzak durmaya çalışırdık.
Köy deyince ilk akla gelen insan oydu. Sevimsizliği ile tanındığından köyün en renkli simalarından biriydi.  Sürekli belden aşağı konuşmaları, haset tiple insanlara bakışı, ortam bulduğunda bol yeminli konuşmaları, medyatik arkadaş anıları ve pis boğazıyla sürekli sokaklarda dolaşırdı.
Rahmetlik oldu Osman Emmi. Onu sevmeyenler sokaklarda konuşacak adam bulamadılar. Kısa sürede özlenmeye başladı. Kör ölür badem gözlü olur ya.. Onunda hiçbir eksisi hatırlanmadı. Hep tatlı sohbetleri, komik yalanları, heyecanlı ve fanatik maç yorumları, filmlere bakış tarzı ve erotik anlatıları yıllar geçmesine rağmen hâlâ  tatlı hatıraların sohbet konularını oluşturuyor. 
Her geçen yıl, memleketimizin bir püskülünü daha koparıp, bakımsız ve sefil bir hale düşürüyor. Gidenler özlem dolu gözlerle aranırken, sıla ziyaretinden daha çabuk sıkılarak, gurbete dönmeye kamçılanıyoruz.