Ketum gözlerim uzun yıllardan sonra bugün kalbime yenik düştü birkaç damlayla…
    Saat sabahın dördü. Yine sensiz uyandım karanlığın içine; “Ayrılık sevdi bizi, içim hüzün denizi, çekil git desem de gitme sevdiğim. En güzel derdim sensin, ölüm seninle gelsin, bende bit desem de bitme…”
    Sensiz sokakların ortasına bırakılmış titreyen bir köpek gibiyim. Öyle çaresizim ki, iniltilerim her geçen dakika biraz daha siniyor. Saat gecenin dördü ve ben ıssız parklarda, tenha köşelerde, bütün unutulmuşluğumu unutmuş, delirircesine seni düşünüyorum sevdiğim.
    Yağmur yağıyor buralara, ıslanmışlığımın ayak sesleri iliklerime geçen soğukla perçinliyor yaralarımı. İnsanlar üçüncü uykularında, ay son turlarını atıyor bulutların arasında ve ben sığındığım bir dalın, birkaç yaprağının altında, ellerimi koltuklarımın arasına gizlemiş, sensizliğin kuytularını ezgi yapmışım titreyen iki dudağımın arasında…
    Ezberimsin yaban gülüm, feryadımsın çiğdem çiçeğim, öksüzlüğümsün manolyam ve boynumu büktüğüm sardunyamsın bu ıssız sokaklarda. Güneşi görmese de hiçbir yüzüm, gözlerini düşünür, yine kuruduğum yerden, sen olur açarım bütün filizlerimi sevdiğim.
    Ketum dedimse gözlerim, kalbim taş değil, söz geçmediyse nazına ve aktıysa gözlerimden kalbime hicran yaşlarım, bu benim elimde değil.
    Kanıyorsa gecenin dördüne gözlerim ve ağzım burnum yağmurla değil, göz yaşlarımla doluyorsa, “çekil git” dedim diye gidiyorsa cismin ve ben doğduğum bu sokaklara toprak oluyorsam, bu benim sana “git” dediğimden değil, senin gerçekten benden gittiğindendir, yakarışlarımı, aslında bin kez “kal” deyişlerimi, duymayışındandır sevdiğim.
    “Git” dedim diye, bu koca yalana sende benim gibi ne tez inandın. Anlamadın mı benim yalan söylediğimi?
    Yıkılasıca, kör olasıca gururuma yenik düştüğümü. Yoksa sende benim gibi koca bir yalan mı söyledin giderek. Kalbime kestiğin bu cezanın süresi ne zaman bitecek? Ayrılık yeteri kadar sevmedi mi bizi? Bu hüzün denizinde boğulduğumuz yetmez mi? Sence daha kaç kez bulanık sulardan kurtulabilirim?
    Güçlü demiştin ya bana ve bu yalana beni de inandırmıştın ya, ben güçlü olmak istemiyorum sevdiğim.
    Bir bebeğin anasına olan özleminden öte bir duyguyla perişanım şimdi.
    Toprağın yağmura hasreti kadar çorak ve denizden çıkmış bir balık kadar çaresizim. Kalbimin kalbine ihtiyacı var sevdiğim...
    Tütünsüz ve aç kaldığım nice gecenin sabahından, elektrik direklerinin puslu aydınlığından, yolumu kaybettiğim, ancak senin bulabileceğin sokakların ortasından yalvarıyorum; “gel artık, ne olursun gel, dayanamıyorum…”
    “Ayrılık sevdi bizi…”
    Biz sevdik mi ayrılığı?
    Hayır! Biz istedik mi ayrılığı?
    Aslında yine hayır!
    Ama ayrıldık işte…
    Ve bu koca yalan bitsin artık sevdiğim
    Ayrılık sevdi bizi” diye,
    Biz onu sevmek zorunda değiliz,
    Çıldırasıya özlemimsin sevdiğim…