Eşşağan olmadığı ev yohduki köyde.. Eşşeksiz ev olurmu. Sağanı, ağartısı olmıyanların bile eşşekleri olurdu. Millet yazıya, yabana, bostana, dağermene, neyinen gidecek. Allah yohluğunu vermesin vallahi bek zor eşşeksizlik. 
Bizim eşşağ Kamber Hüyüğünün dibinde cenevar gırdı. Güzel bi eşşağadi. Hava garanıyı garanımaz eve gelir, yularından goyrulsa bile malı, davarı dirliksiz etmezdi. Herkes eşşağane maldan, davardan artan kesmikleri yedirir, rahmetlik babam ineğanen, davarınan aynı muameleyi eşşağade yapardı. “Gurbanım ben buna, elim, ayağam bu benim” derdi. 
Yav ne galabalığıdı o zamanlar köyler. Her evde 7’şer, 8’er horanta olurdu. Köyün sokakları dopdoluydu. Bağlar, bahçeler, yazılar, yabanlar adam gaynardı. İşe yaramayan çocuklara mal guttürürlerdi. Bende bizim malları guderdim. İnek, dana, düve, eşşek, camız gibi malları gudeni mal uşağı, at, gatır gibi hayvanları gudenleride at uşağı diye ayırırlardı. At uşaanın işleri daha golayıdı. Atı bi yere örklerler, ahşama gatlek oyun oynarlar, bağ bostan hırsızlığına giderlerdi. Mal gutme öyle değalidi işte. Acik ehmal davrandınnı birinin bağına, bostanına ılgar, hemi bostan saabından bi gağnı zopa yen, hemide malın gulağını, guyruğunu kestirirdin Allah etmesin. Heç ehmala gelmezdi bu iş. O zamanlar at uşağı köyün en sosyetik adamlarıydı. 
Guttüğümüz malları öylenin ısıcağı bastırınca bir öz kenarına, bir eşme veya pınar başına yatağa vurup, bizlerde azıklarımızı yerdik. Varlıklı ailelerin çocukları yımırtalı omaç, ballı dürüm, şekerli dürüm, tereyağlı dürüm ne getirirlerdi. Normal güçteki ve fıhare çocukları ise çokelik ekmek, yoğurtlu dürüm, suvan ekmek, pilavlı dürüm ne getirirlerdi. Olsun alayıcığınıda garıştırır bi sufrada yerdik. Avinin Bünyami alayıcığımızıda düverdi. En böyüğümüz oydu. O bize ballı dürüm ne gibi özel gelen bi zengin azığını aslan payı gendine olmak üzere dağıtırdı. 
Ekmâmizi yidikten sonra acı pınarın kehten soğlanın sırta kadar olan parkurda eşşek sağattirme yarışmalarımız başlardı. Mal uşağının alayıcığınında eşşekleri vardı. Bi Mücömerin İsmaiyilgilin yohtu. O oğlan çoh imrenirdi eşşek saabı olmıya. Ama ben onu çoh bindirdim bizim eşşa. En az 70-80 kere bizim eşşağanen yarışa girdi. Çüşt nik nik nik nik nik diyerek sürerdik eşşekleri. Tüm eşşeklerin ön ayaklarının bağlı olduğu eyâleri ve omuzu nodul yarası olurdu. Kahdınnıydı bi giderlerdi ki. Çoğu eşşağande gulah ve guyrukları kesik olurdu. Sebep ise birinin bahçesine, bostanına girdiğinden, dikmesini gemirdiğinden falan, hayvan işte ahıl yoh, fikir yoh..…
Köyde eşşek sağattirme yarışmalarını genellikle Eşşekçi Gocanın uşahlar gazanırdı. Onların Kıbrıs cinsi eşşekleri vardı. At gibiydi mübarekler. İyide baharlardı Allah var. Onnların eşşeklerin gulağı, guyruğu kesik olmazdı. Nere sürersen dört nala giderlerdi. Hemi de açık ara onlar her yarışta birinci olurlardı. Sadece onların olduğu bi yarışta Grefenin Şekirin eşek bi kere birinciye geldi, ondada Bünyami Salifi doğdü. 
Çok renkli ve keyifli bir faaliyetimizdi eşşek sağattirme. Rüyalarımda hep birinci olurdum o yarışlarda. Amma bizim eşek goşarken arha ayakları eşit şekilde bir tarafa ağriydi. Sonlardan üçüncüye neye gelirdim genellikle. Bi keresinde yarışa ortadan başladım birinci oldum, onunda Bünyami farkına vardı bi ganı zopa çekti bana. 
Akşam malları köye getirdiğimizde garınları çeten gibi olurdu. Arazi tüm ot doluydu. Bi inekten bi helke süt çıhardı. Ahşamları mal uşağa gine buluşur köyün içinde aygördüm Allah ne oynardık. Bazen Beşpınara üzüm yolmıya gider bazende yumuçma falan oynardık. Köyün içinde bi seferinde Ecigilin uşahlar eşek sağattiriyolarmış, Belgıya garıyı depelemişler, Kâyâ ya şikayet edip, odıya çağattırdılar Kâyâ yasah etti köyde. Sadece ve sadece arazide sağattirirdik eşşekleri. 
Hey gidi Yozgatım hey… Ne güzel günlerin, ne güzel hatıraların vardı…