KEKİK  kokan bozkırların  yeşil otları  ömürlerini tamamlamış  ve  gündönümüyle  sararıp  solmuşlardı.
Diğer  taraftan  da, tarlalardaki  sarararak  olgunlaşan  ekinleri biçmek  için  tırpanını, ana  dudunu ve  tırmığını  alan, Kağnı’larına, At’arabalarına  binerek  tarlalarına koşturuyorlardı.
Ailesi kalabalık  olanlar  biraz  şanslıydılar  çünkü…  bir  kısmı  tırpanla  ekinleri  biçerlerken,  diğerleri ise  biçilen  ekinleri  tırmıklarıyla  ve  anadutla  yığın  haline getirerek,  köyde  harman  yerine  taşıyorlar.
Daire  biçiminde yayılan  ekinleri  Atlar  ve  Öküzlere  takılan  düvenlerle ezdirilip  ve  esen  yelde  de  yabayla  savrularak  taneyle, samanı  ayırıyorlardı.
Karga  Köyü’nde  hareketlilik  hızını  kesmeden sürüyordu.  Hızla  çalışmak  zorundaydılar  çünkü  Güz aylarının Yağmur yağışına kalmadan, bir yıl  önceki  ektiklerini  hasat  ediyorlardı.
Kavurucu  sıcaklara aldırmadan  hasat  edilen  ürünler,  alın  teriyle  karıştırılarak ambarlara  konuyordu.
Çorumluların  Ömer  Ağa’sı,  İzzet’in  kızına  karşı  plağındaki “Kız  Meryem”  türküsünü  dinleterek ;
Almancılara  da Ali Ercan’ın “Zeynep’im  Almanya’da”  türküsüyle  köyde  caka satıp  geziyordu.
Ağustos  böceği  ile  karınca  misali  tembellik ediyordu.  Diğer  taraftan da, dor  atı  ve  kır  atının  koşulduğu  arabayı  bozarak  sal yapıp,  tarladaki  biçilen  ekinleri  harman  yerine  getirmek için  oğlu  Hüseyin’e  seslenen  Kara  Paltolu’nun  öfkeli sesi  yankılandı;
-Üsüyün  olum!...  gardaşın  Ekrem’i  de yanına al,  tarlada biçtiğimiz  ekinleri  harman  yerine  getirin  de  düvenleyelim,   dedi.
Kara  Paltolu’nun  oğlu  Hüseyin  kıvrak  hareketlerle kardeşi  Ekrem’i de  yanına  alarak , Kuşyığın’daki tarlalarında  biçilen  ekinleri  harman  yerine  taşımaya başladılar.
***
Kuş  yığında  geçti  çoğu  günlerim.   
Kurt  kayasından  geçip  giderim.   
Sarı  kayadan  seyran  ederim.   
Tabiat  güzeldi  benim  köyümde.
***
Hüseyin,  gözüpek  ve  yakışıklılığıyla  gözleri  dolduran, yanık  sesiyle  de   kulaklara  müzik  ziyafeti  veren  ve  aynı zamanda  Yozgat  İmam – hatip’te  öğrenimini  sürdüren  yağız bir  delikanlı.
Kardeşi  Ekrem’le  at  arabasına  yüklediği  dağ  gibi ekinlerin  üstüne  çıkarak  ve  atların  dizginlerini  de  elinde  tutarak,  elindeki  püsküllü  kamçıyla  atları  hafif, hafif çırpıştırıp;
-Deeehhh!... Hadi  koçlarım  benim...  diyerek  atlara  elinde tuttuğu  gemlerle  yön  veriyordu.
Sal  arabasına  bir  tepe  gibi yüklenen  ekinlerle  aheste aheste,  kavurucu  sıcaklara  aldırmadan köye  doğru  yol  alıyorlardı. 
At  arabasının  tekerlerinden çıkan  şıkırtı  sesleri,  atların  boynundaki  ziller  ve  etraf  tarlalardan  gelen  kuş  sesleriyle  oluşan doğal  müzik…  tepelerde  yankılanıyordu.
Hüseyin,  tek  eliyle  atların  gemini  ve  püsküllü  kamçıyı  tutarak,  diğer  elini  de  kulağına  atıp yanık  sesiyle;
-Mevla’m gül  diyerek  iki  göz  vermiş. 
Bilmem  ağlasam  mı,  bilmem  gülsem  mi... diyerek, nameli  sözleriyle etrafta  yankılar oluşturuyordu.
Tarlalarda  sıcaktan  bunalıp akan  terlerini  elindeki  mendiline  sızdırarak  silen  rençberler,  bir  taraftan da  köye  doğru  süzülerek  yol  alan  Hüseyin’e uzaklardan  seslenerek; 
-Var olun, helal  be!... sesleriyle ve gökyüzünde zurbayla uçuşan güvercinlerle  sevgililerine selam gönderiyorlardı.
***
Yıllardır  özlemini  çekerim.
Dağlar  güzeldi benim köyümde.
Geçmiş yıllara döner bakarım. 
Bağlar güzeldi benim  köyümde.
***
Kurban bayramınızı tebrik eder,insanlığa ve İslam alemine hayırlar getirmesini diliyorum.                                              
Selam ve dualarımla.