Artan hava sıcaklıkları, bunaltıcı nem ve boğucu esintiler, beton ve asfalt kaplı şehirleri sobaya dönderirken, yansıma şeklindeki artı artışlar nerdeyse dereceler iki katına çıkıyor.

 Herkesin atmosfer olaylarını, meteorolojik verileri ve yükselen sıcaklıkları yorumlama tekniği farklı. Kimi tahrip edilen ormanları, kimi sera gazlarını, kimi barajları, kimi zirai ilaçları ve kimide doğal dengeler hesap edilmeden piyasaya sürülen kimyasal ürünleri  gerekçe gösterip suçlarken, herkes halinden ve ahvalinden sürekli şikayet ediyordu.

            Yav helede sosyetik mekanlarda bilgiçlik taslayan sümsük adamların mızmızlanarak uzun uzun birşeyler anlatması, mevcut sıcaklıkları ve ortamları dahada beter ediyordu.

 

            Ama bizim girdiğimiz ortam mütevaziydi. Tatlı şiveleri ve yürekten konuşmalarıyla her sözleri, her muhabbetleri insanın gönlüne akan hemşehrilerimizin bulunduğu bir kahvehaneye girdik ve çay istedik. Yan taraf masada pişti oynayan bir gurup vardı. Adamların sahosu, şapkası, dallama kazağı, mintanı ve pantulu biz sizin hemşehriniziz diye dile geliyordu sanki.

Helede Yozgatlıca küfürler ekleyerek, masaya vurmaları, attığı kağıtlara gösterdiği refleksler, bizi o muhabbeti saatlerce seyretmeye zorluyordu. Yanlarında da seyirciler vardı. Hele birisi ayakkabılarını çıkartmış, bir dizi bağdaş, diğer dizi çömütme şeklinde, kolunu uzunca uzatmış, elindeki uzun püsküllü tesbihiyle sandelyeye eyağsini yanlamış, formatta pişti oyununa sürekli yorum yaparak izliyordu. Anlayacağınız her kağıda ve her yanlış taktiğe sansürsüz sövüyordu.

Güncel konu o masada da artan sıcaklıklardı. Hemşehrilerimizden biri;

-Ula yavrım, gurbannar olduğum ne gatlek ısıcah varsa üsdümüze guverdi, ortalığı havlim çaldı yanıyoh aminim” dedi. Bir diğeri;

“Dur aminim daha nitdin, Basra ısıcahlarımıymış neyimiş onuda guveriyo, alayıcığmızıda bızaladacah, börtleneciğik aminim” dedi.

Sıcaklıktan bunalmış, döşleri, bağırları, yağarnlarına kadar damla damla ter olan  hemşehrilerimizden, koca göbeği, masum yüzü, babacan edası ve bize has üslubuyla ayakkabısının gotüne basılı şekilde oturan, her yeri terden ıslak babayiğit hemşehrimiz, yerinden kalktı ve iki kollarını açarak sağa sola gerneşti ve;

“Eşgidik lâ” deyince koptuğumuz andı. 

            Yav dünya tatlısı Yozgatcamızla masumane muhabbetleri, uzaktan bile gönlümüzü doyuruyordu.

            Allahınıza gurbanım sizin emi…

Rıfat ÇAKIR

ailevecalisma.gov.tr

0537 587 27 80