GEÇTİĞİMİZ günlerde Türkiye çok kıymetli bir Âlimini ebediyete uğurladı. 

O yalnızca ülkemiz için değil tüm insanlık için örnek bir şahsiyetti. Doğan CÜCELOĞLU Hocamıza ALLAH’tan rahmet diliyorum. 

Doğan Hocamız bir makalesinde çocukluğunu anlatırken şöyle diyordu; “Annem öldükten sonra babam yeniden evlendi. Biz ona anne demedik, Ayşe teyze dedik. Ben daha on yaşındayım, sapanla vicik dediğimiz küçücük bir kuşu vurmaya çalışıyorum. 'Vurma oğlum' dedi. Ben, sen ne bilirsin Yörük karısı tavrı içinde,  'Ne var parmak gibi küp küçücük kuş' dedim.

Analığımın cevabı:'Yavrum! Canın küçüğü büyüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum günah” dedi.

Evet, canın küçüğü büyüğü engelli-engelsizi olmaz!.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından yapılan istatistiğe göre nüfusumuzun yüzde yedisi engelli kardeşlerimizden oluşmakta.                                         

Amacım sizlere istatistik rakamlar vermek değil, bu kardeşlerimizin yaşadıkları sorunları aktarmaktır. Ülke geneline göre Yozgat’ta engelli insanlarımız Türkiye ortalamalarının çok üzerinde, yüzde 10 civarında.                                

Tıbbi açıdan ve kanunen evlenmelerinde sakınca görülmeyen kardeşlerimizin en büyük sorunlarından biri de bekârlığa, dolayısıyla yalnızlığa mahkûm edilmeleridir.

Doğuştan ya da sonradan meydana gelen engelleri yetmezmiş gibi bu kardeşlerimiz mahalli yöneticilerin onları yok sayması, aileler ve toplumun bir kısmının bu kardeşlerimize bakışlarındaki kendi zihinsel özürleri sebebiyle yaşam sevinçlerini kaybediyorlar. 

Ülkemizde ve Yozgat’ta engelli insanlara nasıl bakıldığını şöyle bir hatırlayalım… Zihinsel engelliyse, “deli”, her hangi bir uzuv eksik veya kullanamıyor ise, “topal, çolak, kör, sağır, kötürüm” gibi kırıcı lakaplar isimlerinin başına eklenerek aşağılanmakta, cahilce eğlenilmekte, kendisinin de ileride bir engelli adayı olduğunu yok saymaktalar. 

Devletimiz tarafından engelli kardeşlerimizin yakınlarına bazı imkanlar sunulmakta, “bakıcı maaşı” verilmektedir. Devletimizce verilen bu yardım engelli kardeşlerimizin yaşam standardına hiçbir katkısı yoktur. Hatta evlenebilecek kardeşlerimize zarar verdiği kanaatindeyim. Bu sebepledir ki evlenmesinde sakınca bulunmayan engelli insanların en büyük engeli en başta kız çocuklarının aileleridir. Dünür giden erkek tarafına engelli kızın ailesi tarafından sudan bahaneler üreterek yuva kurmalarına izin verilmiyor, çünkü evlendiklerinde her ay evine giren belli miktardaki para kesilecektir.

Kendimize bağımlı hale getirdiğimiz yavrularımızın geleceği paradan daha mı önemsiz!!!    Düşünsenize, yarın sizler hayata gözlerinizi yumduğunuzda o insanlar nasıl ayakta kalacak?

Özellikle engelli kız babalarına sesleniyorum… Kanunen ve sağlık açısından evlenmelerinde sakınca yoksa eğer bu yavrularımızı kendi ellerinizle evlendirin. Onlar için dünyayı cennete çevirmek, sizler için en büyük sevap olacaktır.

Varsın çoluk çocuğa karışsınlar. Gelecekte yalınız kalma korkuyla yaşamak yerine hayata umutla baksınlar. Koltuk değneği olmak yerine bu kardeşlerimize göz-kulak, el ayak olalım ve en başta kendi zihnimizdeki engelleri, sonrasında tüm barikatları yıkalım.

Tıpkı Doğan Hocamızın anlattığı gibi, onlar can, onlar insan değil mi?

Başta sayın Valimiz ve Belediye Başkanımız engelli kardeşlerimizin bu sorunlarını dile getirmeli, çözüm üretmelidir. Gerektiğinde kendileri devreye girerek evlenmesinde sakınca bulunmayan kardeşlerimize referans olmalıdır.

Engelliler dernekleri de bu sorunu yetkililere bildirmeli. Ne de olsa bu kardeşlerimizi en iyi tanıyan STK’dır. Yozgat şehir merkezinde hala engellilere dönük bir tuvalet yok.

Oysa geçen yıl İleri Gazetesinde haber olarak yayınlanan Sorgun Taşpınar köyü Muhtarlığı yıllar öncesinde bu sorunu çözmüştü. 

Kaldırımlarımız aynı şekilde. Bırakın engelli vatandaşımızın geçmesini, sağlam yayalar bile yürüyemiyor, ya esnaflarımız tarafından işgal edilmiş veyahut olur olmaz yerlere araba park ediliyor. Bizim görevimiz sorunları dinlemek, köşemiz aracılığıyla ilgili kurumlara, yetkili mercilere ulaştırmak. Yetkili kişilerden tek isteğimiz; yılda bir gün engelliymiş gibi düşünmek ve yaşamak.