ELLİ yaşın üzerindeki kişiler bilir. Eskiden emekliye takavit, “tekaüt” derlerdi. Yaşı geçmiş, işten güçten elini çekmiş emekliler için kullanılırdı.
Yozgat gibi fakir bir memlekette 1980'li yıllarda emekli kişilere rastlamak nadir olsa da, gerçekte harp malulü olarak maaş alan kişilere de takavit denir, neredeyse o kişinin adını hatırlamak bile zordu.
Yozgat devlet dairelerinden emekli olan memurlara, Tekel Bira Fabrikasında çalışanlarda eklenmiş, yaşlılıkta devletten maaş alma geleneğini keşfeden insanlarımız bu emekli kişilere gıptayla bakarak, her hangi bir kurumdan emekli olmanın yollarını aramaya başlamışlar, köylü ve esnaf Bağ-Kur’a kayıt olup, işçilerde Sosyal Sigorta hizmetlerinden yararlanmak için “sosyal güvence” kapsamının önemini kavramış, pirim ödemelerini gerçekleştirerek hem ailesinin sağlık kurumlarından yararlanmasını sağlamış hem de ileride işine yarayacak olan emekli olma hayalini kurmuşlardı.
Özal iktidarı döneminde bu kurumlar daha işler hale getirilerek gündelik siyasetlere alet edilmiş bedavadan emekli olmanın yolları açılmış, bir lira bile Bağ-Kur pirimi ödemeyen kişiler, on yıl aylık ödenti yapmış gibi sayılarak kolay yoldan emekli olmanın yolu açılmış oldu.
2000’li yıllarda bu yöntemi işine geldiği gibi düzenleyen Ak Parti iktidarı bununla da yetinmeyip, geriye dönük Toprak Mahsulleri Ofisine tarım ürünü yatıran çiftçileri, esnaf odalarına kayıtları bulunan esnafları bu kapsama alınarak, milyondan fazla kişileri borçlandırılarak emekliliğin yolu açılmış, nal bulmuş deliye dönen halkımız, bu fırsat bir daha ele geçmez diyerek, emekliliğe de hak kazanmışlardı.
Diğer acı bir gerçek ise, üç çocuk meselesi… Türk milleti bu çağrıya nasıl yanıt verdi bilemeyiz… Kendi yaşamımı baz alacak olursam eğer, yirmi beş yıl devlet memuru olarak çalıştım. iki çocuk babası, dört kişilik bir aile olduğum halde, memur maaşıyla geçinmem imkansızdı. Ev kirası, elektirik-su parası, gıda-giyim derken yetmiyordu. Her memur gibi ek iş yapmanın yollarını aradım, sekiz saat değil on altı saat çalışmak zorunda kalmıştım. Aksi takdirde büyük şehirlerde yaşamak, çocuklarına iyi bir eğitim vermekte neredeyse imkansızdı.
Siyasetçilerimiz iktidara geldikleri günden itibaren emekçi insanları açlıkla terbiye etme konusunda oldukça hünerlidir. Hele de günümüzdeki anlayış; “iş bulduğuna şükret, bak milyonlarca işsiz var, sakın sesini çıkarma, hak aramak için sokağa çıkma, terörist der, işine son veririm”…! Günümüzde bu Zihniyeti hakim.
Sendikalar; devlet güdümüne girmiş, yöneticileri koltuklarını korumak için naylon aksesuar görünümündeler.
Emekliler ise; açlığa, yoksulluğa mecbur bırakılmış durumda. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan emekliler kendi hayatlarını idame ettiremediği için birçoğu memleketlerine dönme telaşında. Torunlarıyla hoşça vakit geçirmek şöyle dursun, onlara harçlık bile veremiyor.
Emeklilerin hakkını arayabileceği ne kurum ne de kuruluş var. Ülke idarecileri tarafından sıklıkla karşılaştırılan Türkiye emeklileri; “Avrupa’nın hangi ülkesinde bu yaşlarda emekli var?” cümleleriyle bastırılmaya, susturulmaya çalışılıyor, neredeyse bu maaşı hak edecek ne yaptın? Suçlamasıyla karşı karşıyayız. Daha kolay bir yöntem var.
Tüm emeklileri ya cepheye yollayalım, ya da öldüren kişilere ödül verelim. Açlık yokluk içinde ölümü beklemektense vatanımıza son kez bir hizmette bulunalım.
Son günlerde peş peşe yaşanan toplu intihar vakaları oldukça üzücü bir o kadar da düşündürücü.
Sebepleri açıklanmıyor, araştırılmıyor.
Konu komşuları tarafından dillendirilen gerçek öyküleri de ne basında ne de görsel medyada yer almıyor, yayın yasağı konulduğu gerekçesiyle daha çok çarpıtılıyor.
Muhafazakâr halkımız ise, canlarına kıyanları direkt Cehennemlik olarak görüyor, ALLAH taksiratını affetsin temennisinde bulunuyor.
Hiç kimse şu gerçeği irdelemiyor; bir insan kendi canına hangi hallerde kıyar?
Psikiyatri uzmanlarını verdiği bilgiye göre; İntiharın eşiğine gelen bir insan akıl sağlığını yitirmiştir. Cenabı ALLAH akıl sağlığını kaybetmiş kişilere hesap soracak mı bilemem.
Milletin akıl sağlığını kaybetme sebepleri, “intihar” özel bir araştırma konusudur. Bu gidişle hepimiz ruh sağlığımızı kaybetmekle karşı karşıyayız.
İnsanlar yalnızca vatanı için savaşlarda ölümü göze almaz.
Ülkemizde devletimizi yönetenler fedakâr ve cefakâr bir şekilde çalıştıkları halde bugün işçisine memuruna, emeklisine köylüsüne verecek bir şeyi kalmamış ise; Yaşanan tüm sıkıntıları kendi yaşam tazına yansıtarak halkımıza örnek teşkil ediyor, Ülke kaynaklarını çar-çur etmeden, çalıp çırpmadan adaletli bir yönetim sergiliyorlarsa; Biz her türlü fedakârlığa hazırız. Mesele vatansa, milletin bekasıysa biz o fedakârlığa çoktan razıyız.
Mesele makamsa eğer; Açlık yoksulluk ve borçlarını ödeyemediği için, iş bulamadığı, evlenip yuva kuramadığı için, kayırmacılık nedeniyle umutsuzluğa düşüp intihar eden onurlu insanların tüm vebali üzerinizde