Çalık, açıklamalarına şöyle devam etti: "1980'li yıllardan itibaren teknolojik gelişmelerle birlikte, dünyanın ekonomik ve siyasi görünümünde de hızlı bir değişim sürecine girildiği hepimizin malumu. Bu sürece; küreselleşme, demokratikleşme ve özelleştirme damgasını vurdu. Özelleştirme; gerek gelişmiş, gerekse gelişmekte olan ülkelerin gündemindeki en önemli konu haline geldi. İlk defa 2000 yılında üçlü koalisyonun bulunduğu DSP, MHP, ANAP döneminde Türk-Şeker'in, Tekel ve Sümer'in özelleştirilmesi kararı alındı. Ekonominin temel prensipleri, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de serbest piyasa ekonomisinin gelişmesine imkan vermek üzere, devletin birçok sektörde üretim ve ticaretten çekilmesini zorunlu kıldı. Kamunun iktisadi hayat içerisinde yerinin sorgulandığı bu yeni dönemde, Türkiye'de de birçok sektörde olduğu gibi şeker sanayi için de özelleştirme süreci başladı. 2002 yılında, başta Adapazarı olmak üzere 7 şeker fabrikasının tasfiye edilmesine karar verildi. Aynı yıl, Başbakanımız gazetelere verdiği röportajlarda; 'şeker ihracına başlamamız lazım, neden biz dünya pazarlarında yer bulamıyoruz' diyor ve Adapazarı Şeker Fabrikasını kapalı tutmanın kamuya darbe olduğunu söylüyordu."
“Özelleştirme girişimleri 2009 yılında Portföy C ve Portföy B grubu şeker fabrikalarının ihale ilanının yayınlanması ile yeniden gündeme geldi. Şeker-İş Sendikası bu konuyla ilgili hukuki bir süreç başlattı ve Portföy C grubu fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin ihale ilanının ve şartnamesini yürütmesinin durdurulması kararı verildi. 2011 yılına gelindiğinde 14 Eylül 2011 tarihinde Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye ait Portföy B ve Portföy C grubu şeker fabrikaları için yeniden Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından ihale kararları yayınlandı. Portföy B ve portföy C şeker fabrikalarının ihalesi 29.11.2011 tarihinde gerçekleştirildi" diyen Çalık, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ekim 2012'de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.'ye ait olan ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nca 29 Kasım 2011'de yapılan nihai pazarlık görüşmelerinde satılmasına karar verilen Portföy B Malatya, Erzincan, Elazığ ve Elbistan Şeker Fabrikaları ile Portföy C; Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba şeker fabrikalarının ihalelerini iptal eden karara imza attı. 2002 yılından bu yana, AK Parti olarak biz, özelleştirmenin daha rasyonel bir ekonomik yapının oluşması için öneminin farkında olduk. 'Özelleştirme, ekonomide verimi arttırmayı, devleti tam rekabet ortamını bozabilecek faaliyetlerden uzaklaştırmayı sağlayacak bir uygulamadır' dedik" ifadelerini kaydetti.
Çalık, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bütün bu gerçeklerin yanında, biz özelleştirme yapılırken hem ilgili bölgenin hem kurumun hem de Türkiye Cumhuriyeti'nin ortak menfaatlerinin bir paydada düşünülmesi gerektiğine inandık. Kritik sektörlerdeki özelleştirmeler söz konusuysa; önce, ulusal stratejik tercihlerimizi, vatandaşımızın sürece duyduğu güveni özelleştirmenin şeffaf denetimini göz önünde tutacağımızı söyledik. Malatya Şeker Fabrikası'nın durumu da bu anlamda özeldi. Bazı fabrikalar vardır; kurulu olduğu bölgedeki tüm farkları siler; herkes için iş, aş ve refah üretir.
Türkiye'nin az gelişmiş bölgeleri olan Doğu ve Güneydoğuda bulunan fabrikalarımız, bu bölgelerde hem istihdam yaratmakta; hem toplumun refahına büyük katkı sağlamaktadır. 347 bin 790 metrekarelik alanda kurulu olan ve bugün 346 kişinin istihdam edildiği Malatya Şeker fabrikamız böyle bir misyon ve motivasyonla çalışır. Fabrikamız, bölgemizden 1.027 çiftçimizin pancar ekimi yaptığı ve 167 bin ton pancarın işlenerek 21 bin 850 ton şeker ile birlikte 6 bin 800 ton melas üretiminin gerçekleştiği bir yaşam ve üretim alanıdır. İşte böylesi eşsiz bir tesis olan Malatya Şeker Fabrikasının kapanması ihale sürecinde özellikle birtakım hukuki boşluklardan dolayı elverişli hale gelmişti. Biz fabrikamızın kapanırsa çiftçimiz ve esnafımız açısından büyük olumsuz etkiler yaratacağını gördük ve özelleştirme ihalesinin ertesi, süreci yakın takibe aldık. Bu süreci yaşarken AK Parti iktidarı olarak büyük bir açıklık ve samimiyetle, özelleştirmeye karşı olmadığımızı söyledik. Fakat şunu da ekledik: Bu özelleştirme gerçekleşecekse, bir satış olacaksa; vicdanen en ufak bir tereddüt bile duymamalıyız. Yüreklerimiz bunun haklı ve doğru bir satış olduğu konusunda hemfikir olmalı. Böyle bir karar alabilmek için de iki şart öne sürdük: Bir, arsa uygun fiyata satılmalı; iki, fabrika özelleştikten sonra en az iki yıl çalıştırılmalı.
Sayın Şeker-İş Genel Başkanımız, Sayın Maliye Bakanımız, Sayın Özelleştirme İdaresi Başkanımız ve son aşamada Sayın Başbakanımızla yaptığımız istişare ve görüşmeler neticesinde Malatya'nın hassasiyetleri göz önünde bulunduruldu ve Başbakanımız Malatya Şeker Fabrikası özelleştirme ihalesinin altına imza atmadı. Bu iptal kararı inşallah hayırlı olmuştur. Sayın Başbakanımıza tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz. Biz siyasileri aydınlatan ve bilgilendiren çalışmalarıyla, bir sivil toplum örgütünün üstlenmesi gereken sorumluluğu büyük bir özveriyle gerçekleştiren Şeker-İş Sendikasının 'Kazanan Ülkemiz Olsun' ideali, inanıyorum ki yerini bulacaktır. Sektörün dinamiklerini ve önceliklerini dikkate aldığı, Kanunla yetkilendirilmiş kurumların satış fiyatlarındaki dengeleyici ve belirleyici rolüne sahip çıkılan üretime köstek olmayan ihracatçılara yönelik destekleyici politikaları destekleyen bir özelleştirme süreci bizi ancak tatmin edebilir. Ve AK Parti, hükümetimiz ancak böyle bir özelleştirme sürecinin arkasında durabilir."

Editör: TE Bilişim