YAKIN çevremizde, ülkemizde, dünyada çeşitli olaylar yaşanıyor. Bunların bir bölümüne tanık oluyor, büyük bir bölümünü de gazetelerden, radyolardan, televizyonlardan, sosyal medyadan öğreniyoruz. Bu olaylardan bazıları insanı yakından ilgilendiriyor. Ancak bu ilgilenme kişiden kişiye değişiyor. Kimileri tanık oldukları, öğrendikleri olaylar karşısında duyarlılık gösterip birtakım eleştirilerde bulunur, tepki gösterirlerken kimileri de umursamaz bir tavır sergiliyorlar. Başka bir deyişle duyarsız kalıyorlar.

Duyarsızlık bir vicdan sorunudur. Başka bir deyişle vicdan yoksunluğudur. Çünkü vicdanlı insanlar; yaşanan olaylar, özellikle olumsuzluklar karşısında sessiz kalamazlar. Hemen duygudaşlık (empati) yaparlar. Başkalarının yaşadığı olumsuzlukları kendi üzerlerinde düşünüp değerlendirir, dolayısıyla onların duygularını anlarlar. Sorunlarıyla yakından ilgilenir; acılarını, dertlerini yüreklerinde hisseder ve bunlara çözümler ararlar. Duyarsızlarsa yaşananlar karşısında kapı gibidirler. Deyim yerindeyse üç maymunu oynar; olanları duymaz, görmez, konuşmazlar. Vicdan ve duygudaşlık yoksunu bireylerden duyarlı davranışlar beklemek hayaldir.

Duyarsızlık sorumsuzların davranış özelliğidir. Sorumluluk duygusundan yoksun birinden duyarlı davranışlar beklenemez elbette. Onlar, “Elin üç koyunundan, beş keçisinden bana ne?”, “Eneğine enek, nene gerek?” diyenlerdendir. Felsefeleri “bana necilik”, “neme lazımcılık”tır.

Duyarsızlık korkaklara özgüdür. Bu tür kişiler, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” anlayışındadırlar. “İtle dalaşmaktansa çalışı dolaş.” ilkesiyle hareket ederler. Kendilerine zarar geleceği düşüncesiyle olumsuzluklar karşısında dut yemiş bülbül gibidirler, çıtları çıkmaz. Hak arayamaz, hak arayanlara destek veremezler.  

Çevremizde öyle ilginç duyarsızlık örneklerine rastlıyoruz ki anlamak olanaksız. Bir kazaya tanık olup heyecanla cep telefonlarına sarılarak merakla görüntü çekenler, çarptığı kişiyi yol ortasında bırakıp kaçanlar,  yerde baygın yatan birini görünce yönünü değiştirenler, bir kavgaya tanık olup oradan sessizce sıvışanlar, verilebilecek örneklerden yalnızca birkaçı.

Duyarsızların çoğunlukta olduğu bir toplumda dayanışmadan, yardımlaşmadan, hak aramaktan, cesaretten, toplumsallıktan… söz edilemez. Duyarsızlık sarmalındaki toplumlar sorunlarına çözüm bulamazlar.  

Herkesi duyarlı olmaya çağırıyorum. Yılarak, korkarak, kişisel çıkarlarımıza bir zarar gelir düşüncesiyle hareket ederek yaşamayı bırakalım. Bana necilik, neme lazımcılık kıskacından kurtaralım kendimizi. Benliğimizi saran duyarsızlık zincirini kırıp parçalayalım. Deve kuşu gibi başımızı kuma gömmeyelim. Duyalım, görelim, konuşalım; her zaman haktan, hukuktan, doğrudan yana olalım; kötülere, kötülüklere, acımasızlıklara, zulme, kısacası her türlü olumsuzluğa karşı koymaktan çekinmeyelim.

Ünlü şairimiz Nazım Hikmet Ran’ın deyişiyle,
Ey sol yanıma düşen ince sızım,
Öyle tepkisiz kalma.
Yaktığın yürektir,
Çıra değil…