Bir sabah daha geldi ve bir sabah daha gitti. Ömür denen ırmağım yine buruk, yine hüzünlü, gün yine geldi ve gitti…
    Şimdi uzakların türküsü çalıyor kırık radyomda “sen benimsin” diyor demesine ama elim uzanamıyor, gözlerim bakamıyor, dertli bir dolap misali vurup duruyorum kendimi kendimin kıyılarına…
    Elbet kış gelecek, elbet yazda ama sen gelmeyeceksin. Bunu bilmek, bunu hissetmek koyuyor adama…
    Derde derman güzelim, yarama merhem güzelim
    Beni benden çalan, aklımı alan güzelim…
Cennet gözler seninle, altın sözler dilinde...
    Busen ömür gönlümde, delin her an seninle…
    Nice davullar çalındı, nice gelinler, elleri kınalar, bembeyaz duvaklar içinde gitti, senin unuttuğun tozpembe hatıralarımızın başkentinden...
    Bir gün ansızın çıkar gelirsin diye baktığım yollarında çürüdü beklemelerim…
    Üzülme gülüm, ben sensiz nice mevsimleri tükettim...
    Olsan da anlamazdın zaten, gelip geçen her düğün alayının zılgıtlarındaki asi yüreğimi ve yüreğimin içinde ki deniz fenerlerini, kemençenin tellerinde gizlenmiş kavuşma horonlarını sonra sana yangın sevdamı, telaşlı çocuk yüreğimi asla anlamazdın…
    Anlasaydın gitmezdin be gülüm…
    Belki de sen haklısın; suçlu bendim “dur” demeliydim, “dur gitme” demeliydim…
    Yaramı azdırmasan, karayı yazdırmasan
    Yakanı kayırmasan, ağlatmasan ne olur?
    Saat onikiyi vuruyor, hasret yüreğimi dağlıyor
    Suçum içimi yakıyor, gitmen dönmeni bekliyor…
    Seni hiç unutmadım, unutmayacağım da…
    Her güneşin doğuşunda ve batışında sen varsın…
    Ne zaman içli bir türkü duysam, ne zaman bir şiire başlasam yine sen varsın…
    Kahretsin unutamadım, unutamazsın…
    Seviyorum seni…
TEK DİLEĞİM
    Bıraktığın yangından arta kalan enkazım, azap rüzgarları içerisinde oradan oraya savrulup duruyorum...
    Kimliğimin örselenmiş harfleri beni tarif etmiyorlar artık. Ne adım, ne sanım kaldı. Her bir azam başka bir dağ eteğinde…
    Rüyalarım sana çıkmıyor ve ensemden sırtıma doğru akan yaş, her gece gördüğüm o son bakışın kabusu oluyor…
    Yastığım sırılsıklam, göğsüm garip bir telaşta. Uyandığım zamansız anlarda, hep o kaybedişin sancısı yüreğimde. Tarifi acıların hiç birine uymuyor.
    Bütün dertlerin üstünde ve kalbim gam kervanlarının hanı…
    Umumiyetle can sıkıntısı var gönlümün penceresinde. Gözlerim hep karanlıkta…
    Hangi yöne dönsem sen ama tarif edemeyeceğim bir karartı…
    Öyle ki; yüreğimi kökünden söken ürkütücü bir görüntü…
    Ödüm kopuyor  bakarken her defasında ve sen öyle görkemli duruyorsun ki…
    Aklımı kaçırmaktan korkuyorum, şiddetin ötesinde bir eylem ve kalbimin bütün yolları işgal altında.
    Hangi sokağa, hangi çatı kenarına saklansam, gelip buluyor o azametli karartın ve sonra kan terde uyanıyorum…
    Bildiğim bütün duaları okuyorum. Korkudan damarlarım büzüşüyor, nefesim kesiliyor. Bir şey söyleyemiyorum. Acı her yanımı kuşatmış, dur!.. diyemiyorum…
    Ne zamandan kalmıştık?..
    Hangi dağın çiçekleriydik?..
    Ve hangi ormanların bakir umutlarıydık?..
    Neden karşılaşmış ve neden sonra ayrılmıştık biz?..
    Aklım almıyor tanrım…
    Sükutun kâr etmediğini, unutur gibi yapmanın yüreğime geçmediğini ve onsuz bir anımın olmadığını sen biliyorsun…
    Kalbim sana ayan beyan…
    Kul şefkatinden uzakta rüyalarımda ağlıyor, rüyalarımda kaybediyorum...
    Bulmayı ne çok isterdim sen biliyorsun ey tanrım…
    Bir yön değil di bulmak istediğim…
    Adres hiç değildi…
    Kaybolduğum sokakların devamında nereye çıktığı da değildi…
    Sana çıkıyordu bütün yollarım…
    Bu bildiğim tek gerçeğimdi…
    Ve nur cemalini bir kez görmek tek dileğimdi…