Cefası sefasından daha çok, gözü aç dili tok, duruşu insan, ruhu şerefsiz, nice hainler gördüm ben.
    Elleri Allah’a dönük, kalbi haramda, sözü mecliste muteber ama Allah katında nice dinsizler gördüm ben.
    Namusu dilinde bayrak, karanlıklarda kadın satarak, haram yutarak, çalıp çırparak, benliğini, namusunu üç kuruşa satan nice p…… gördüm ben…
    Dost yüzlü, dost gülücüklü, kuzu postu giymiş çakallar ve de sırtlanlar anlatırlar; adam sanırsınız, insan sanırsınız, hep yanınızda, hep zor anınız da, namusda, kavgada, ekmekte, helalde, hep var sanırsınız.
    Oysa ki sırtınızı dönmeye görün; ilk hançer, ilk kalleşlik ve ilk puştluk, zulalarında sakladıkları veba kusmuklarıyla gelir üstünüze üstünüze ve siz ne kadar arınmaya çalışsanız da zalimin şerrinden, nankörlüğünden, kör pusularından nasibinize düşen ne varsa ziyadesiyle alırsınız.
    Üzülmeyin; dilde kır bahçeleri çamura döndü diye, üzülmeyin sözde cennetiniz cehenneme döndü diye. Ben nice cehennemler gördüm; cehennemleri ürküten, cehennemleri kendi narından korkutan…
    Eline ne geçer gözyaşından başka?
    Diline ne değer acılardan, yalanlardan
    Ve gözlerine kim bakar karalardan başka?
    Adam bilmiştim lan!
    Her şeye rağmen adam…
    Böyle olacağını nereden bilirdim?
    Yalanın yazı turasında oynayacağını,
    Hayatımı kumar sayacağını, şerefini
    Ve dahası ruhunu üç kuruşa satacağını,
    Beni bir gün harcayacağını nereden bilirdim?
    Bir varmış bir yokmuş bestelerinde masallar dinledik; dost sandığımız kahpe yalanlardan…
    Manzum hikâyeler, güneş kaplanmış çilekli pastalar, kahve kokulu nice akşamlar devirdik; sözde muhabbetlerin en dibindeydik, mert adamlardan bildik ve hep öz de hain olduklarını erteledik.
    Çünkü; kalbimiz hep güneş burcundaydı.
    Çünkü; çağlayanlardan akan berrak sulardık.
    Çünkü; yüreğimiz hep çocuk, ruhumuz hep kardeş ve kirlenmeyenlerdendik biz…
    Olsun iki gözüm olsun, buda senden bana,
    Son kazık olsun ama son kazık olsun…
    Unuturum sanma, aldandım sayma,
    Bil ki her doğan gün ve kararan gecede
    Sonra başım yastıkta, aklım yalanlarında
    Yaşadığım, nefes aldığım her anda;
    Dilimde bedduam, canımda en büyük yaram
    Ve de her vakit helalimde, en büyük haram
    Sensin, onca zaman adam saydığım, alçak adam…
    Kirli yüzlerini ne kadar yıkarlarsa yıkasınlar; güneşin balçıkla sıvanmayacağını, yalanın ve haramın elbet gün ışığına çıkacağını bilmiyorlardı onlar.
    Onlar; yaptıkları her kötülüğün yanlarına kar kalacağını sanıyorlardı.
    Bilmiyorlardı onlar; her şeyin üstünde bir yaradan ve her kötülüğün gerçek adaletini veren bir Allah vardı; ‘tekti’ ‘eşi benzeri yoktu’. Ne gelirse ondan gelirdi.
    Terazinin dengesi yalan dünya dedikleri yerdi. Elbet bir gün bu bütün haksızlıkların mahkemesi burada kurulacaktı. Ve darağaçları ve cellâtlar ilk kez “o” gün hiç üzülmeyeceklerdi…
    Çünkü; eden elbet bulurdu.
    Son kazık olsun ama son kazık olsun…
    Unuturum sanma, aldandım sayma,
    Bil ki her doğan gün ve kararan gecede
    Sonra başım yastıkta, aklım yalanlarında
    Yaşadığım, nefes aldığım her anda;
    Dilimde bedduam, canımda en büyük yaram