DOĞRULUK  ve dürüstlük çeşitli kelimelerle ifade edilmekte olup bunların başında sıdk ve istikamet kavramları gelir. "İnsanın, söz ve davranışlarıyla niyet ve inancında doğru, dürüst ve iyilikten yana olması" şeklinde tanımlanabilecek olan sıdk erdemi genellikle yalanın zıddı olarak kullanılır. İstikamet de, "Allah'ın buyruğuna uygun şekilde doğru, dürüst ve temiz kalpli olmak" demektir. 
Dürüstlük, sadakat, istikamet ve hidayet gibi kelimelerle izah edilen doğruluk, Allahın emrine ve koyduğu kurallara uygun bir yol izlemektir. Yüce dinimiz yaratılan insanın ‘doğru’ bir kişiliğe sahip olması için gerekli ilkeleri koymuş, bunun sonucu olan güzel ahlakı da nihai hedef olarak belirlemiştir. “Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” buyuran sevgili peygamberimiz, doğruluğun Müslüman’ın hayatında ne denli merkezî bir öneme sahip olduğunu belirtmiştir.
Doğruluk, bütün peygamberlerin ahlakî özelliğidir. Henüz peygamber olmazdan önce halkı tarafından “Muhammedü’l-Emin” olarak isimlendirilen sevgili peygamberimiz, güvenilirliği, doğruluğu, dürüstlüğü ile sadece kendi ümmetine değil, bütün insanlığa da örnek olmuştur. Hud suresindeki “Sana emredildiği gibi dosdoğru ol” ayetini kastederek “Beni Hûd suresi ihtiyarlattı” buyurmak suretiyle doğruluk konusundaki hassasiyetini ifade etmiştir.
Sevgili Peygamberimiz de bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur:“Size doğruluğu tavsiye ederim. Zira doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyledikçe, doğruyu araştırdıkça Allah katında doğru yazılır. Yalandan kaçının, zira yalan kötülüğe götürür, kötülük de cehenneme... Kişi yalan söyledikçe ve yalan peşinde koştukça Allah katında yalancı yazılır.” 
Dürüstlüğün en belirgin bir başka göstergesi de çalışma hayatında doğruluktur. Bir Müslüman yaptığı işte ve sergilediği bütün davranışlarında doğruluktan, dürüstlükten ayrılmamalı, işini sağlam ve doğru yapmalı, hile ve haksızlıktan uzak durmalıdır. Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde hile yapan bir kişiye çok sert tepki göstermek suretiyle, dürüstlükten asla taviz verilmemesi hususunda ümmetine ikazda bulunmuştur.
Hz. Peygamber, "El-Emîn" olarak tanınmıştı. Yalancılık ise, dar anlamıyla insanın günlük hayatta söz ve davranışlarında doğruluktan uzaklaşması anlamına gelir. Geniş anlamda Allah'ın emir ve yasakları ile alay etmek, Allah'a iftirada bulunmaktır. Bu da müşriklerin sıfatıdır. Allah yalancı kâfirleri doğru yola iletmeyeceğini Kur'ân'da birçok âyette açıklamış, onları lânetlemiş ve büyük bir azaba uğrayacaklarını bildirmiştir. Allah Mü'minlere şöyle buyurur "Yalan sözden kaçının. " (el-Hacc, 22/60). 
Rasûlullah şöyle buyurur: "Doğruluk insanı iyiliğe yönelir, hayırlı işlerde cennet'e kılavuzluk eder. Bir kimse, doğruluğu prensip edinirse sıddîk olur. Yalancılık da insanı kötülüğe ve fücura sürükler. Kötülük de Cehennem'e götürür. Bir kimse yalancılığı prensip edinirse Allah'ın divanında kezzab (yalancı) defterine yazılır." (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII, 146).
İnsanlar, ticaret, sanayi, sanat, ziraat, kamu görevi gibi meşru alanlarda çalışmak suretiyle bir yandan geçimlerini sağlarken, diğer yandan ülkenin kalkınmasına ve ilerlemesine katkıda bulunurlar; ancak rüşvet, kumar, hırsızlık, gasp, faiz, tefecilik, yolsuzluk, haksız kazanç vb. gayri meşru kazanç yollarına itibar etmemelidirler. Yapılan her işi doğru ve dürüst yapmayı ahlaki  prensip haline getirmeliyiz.