Şimdi şunun arabası Mersedes, bunun evi köşk, şunun makamı yüksek, bunun borsada çok hissesi var falan gibi abuk sabuk laflar var ya.. O zamanlar da da şunun elma diynek çok zorlu, şunun diynek karacaağaçtan, bunun iğde diynek bek tavatır falan gibi imrenilecek laflar konuşulurdu.
Mera arazilerimiz diz boyu otlar ve yeşilliklerle kaplı olduğundan, herkes ineklerini, atlarını, kuzularını koyunlarını kendileri güder, en tavlı ve iyi mal bizim dedirtmeye çalışırlardı. Mal gütmenin de olmazsa olmaz aksesuarı süslü deyneklerdi. Herkesin elinde Perşembe Pazarından aldıkları kemik saplı bıçaklar ve evden getirdikleri uflaklarla, dayanıklı ağaçlardan süymüş düzgün ve orantılı ebatlardaki diyneklik dalları keserlerdi. Diyneğan standartı 12 tutam bir el ölçüsünde olur, kabuklarını soyduktan sonra ala yaşlı bir şekilde ateşte ütülerlerdi. Diyneğan ölçüsünü belirlemek için avuç içlerini hampam yaparak yumruk üstlerine doğru el atlatmak suretiyle şu tekerleme okunurdu;
El tutam, elim tutam, gam tutam, galem tutam, kim kesti, çakır çoban, ne için, aş için, beş kardeşinin, başı için…
Kesilen deyneğin alt ve üst kısımları tornadan çıkmış gibi tomurulurdu. Helede Godek Paşa ağzını açıp, dilini yana çekerek kemik saplı pıçağınan öğle bi diynek üstü tomururdu ki. Genellikle çabuk tutuşan sap, çipli, dal kırıntıları vs. yanan ateşte seri  döndermelerle deynek islendirilir, çok süslü bir hal aldırılırdı.  Kına yakılmış bir el gibi alımlı, çalımlı bir görüntüye bürünürdü. O süslü deyneklerle milletin içinden geçerken herkes direkt  deyneğe bakar, müsaade isteyerek alır ve “Diyneğan bek tavatır olmuş gardaşım, gule gule gullan” deyip iade ederlerdi. En süslü diynekler Cırtılın Uşahlarda olurdu. Özellikle Cırtılın Civan Karacaağaç, yemşen, cehri, erik gibi diyneklik süygünü zor bulunan ağaçlardan diynek keser, nasıl ütülerse is izlerinden resim yapmış gibi nakışlar çıkartırdı. Civan’da, gardaşlarıda heç soğüt, kavak, lümberağacı ne gibi kotü ağaçlardan diynek taşımazlardı.
Bir keresinde ben arizde mal güderken kanak çayının suyuyla Sorgun taraflarından öz sıra bir diynek geldi. Ogün su hem bulanık hem de bol olduğundan Hosurların çevlikten, çetenin sıhlığa kadar takip ederek gücele güç diyneğa aldım ve eve getirdim. Amma ne diyneadi. Kim yaptıysa elma ağacından kesmiş, acı yağ sürerek sap ateşinde ütülemişti. Hatta Gır Bedirhan’ınan, Huylu İsmail’de beni uzaktan diynek guvalarken görmüş, “Gebereceğan oğlüm bi diynek için” diye bağırıyorlardı. Onlarda diyneğa gormüşler ama bu gatlek guzel olacağı ahıllarına bile gelmemiş. Huylu İsmayil “Ben baba yiyim, nası farkına varamamışım, diynek bana gırıh gözüküyodu bungüldek suyun içinde de ondan almıya yeltenmedim” diyordu. Gara Tayırın Hacı o diyneğa 50 guruşunan 10 yımırta verdi vallahi vermedim.
O diynağ bizim çatal gapının altında unutmuşum. Köye gelen deşiricilerden birine çaldırdım. Heralda kâfir deşirici ite ürmesin diyi ekmek atmış, duyamadıh. Aağer bi duyaydım, o deşiricileri bızaladırdım. Üzüntümden on gün gendime gelemedim. Mecnun gibi koyde ordan orıya, ordan orıya dolandım ya bulamadım. Milletin nazarı dâdi derlerdi  o diyneğa. Daha sonra babam 8 yımırtıya Avinin uşahlardan bitane iğde diynek aldı ya, o da günde çoh galmış, dutah yeriynen tomurgu yeri tüm yarılmış, elimi gımçıdıyodu bek gullanamadım.