Gelebilirdin, bir gün arayıp sorabilirdin
ve bir kere nasılsın diyebilirdin,
demedin…
Yollarım uzun,
yollarım başka başka topraklar
ve benim halim uzun hava,
bozlak türküler kadar kederli…

Yanımda kalsaydın, benimle olsaydın,
en azından bir iki kere arasaydın
ve sadece “özledim” deseydin yeterdi.
Demedin…

Başımı alıp diyar diyar gezmekteyim,
her gün biraz daha ölmekteyim.
An gelir ararsınlara kurduğum kalbim
daha ne kadar dayanır bu kahreden
özlemine bilemiyorum.

Beni bana bırakıp giderken
ısrar edebilirdin
“gitmeyim” diye ve son kez ve
hatta birçok kez sarılabilir
“gitme” diyebilirdin.
Demedin…

Ben beni unutup sen olmuşken,
sen kesip attığın tırnağının ucu kadar
bile kıymet vermedin sevgime.
Sonra da hiçbir şey yaşanmamışçasına
bir kere bile merak etmedin,
gelmedin, ne haldeyim diye
endişelenmedin,
hiçbir yerde beklemedin, sevmedin,
örneğin “çok özledim gel” diyebilirdin.
Demedin…

Ve şimdi bana ne çok acı çektiğini,
özlediğini, deliler gibi sevdiğini
söylüyorsun.
Döndüm “dön” diyorsun,
geldim “gel” diyorsun,
buradayım sar sarmala,
yeniden sev diyorsun…

Kabul edebilirdim, etmedim.
Dönebilirdim, dönmedim.
Evet, diyebilirdim, demedim…

Bir sen mi yandın?
Bir sen mi kül oldun?
Ve bir sen mi sahiden sevdin?
İnanmıyorum…
Evet, elbette inanabilirdim…
İnanmadım ve evet diyebilirdim,
demedim işte…