SANKİ etrafımı sarmalamış bir kalabalık ortasında gibi hissettim. Birbiriyle konuşmuyorlar da kavga ediyorlar gibi, birşeyler anlatmaya çalışan, kimin ne söylediği belli olmayan insanların sesleri böldü uykumu.. Gözlerimi açtığımda, üzerimde kalın bir palto örtülmüş, çatı şeklinde duran tahta arasından içeriye sızan güneş ışınları karşıladı. Kafamı kaldırdım, ışık süzülen yerden kafamı dışarıya doğru çıkarttığımda, önce rahmetli dedem Dellal Seyfi'nin gülen gözleriyle karşılaştım. Sonrasında birbirlerine laf anlatabilmek için bağırıp, çağıran insan kalabalığı, 'gel vatandaş, gel!' diye ürününü satmaya çalışan köylüleri, bir çırpıda tarayıp, dedemin de uyarısı ile tekrar giyeceklerden yapılmış yastığa kafamı koydum.

Sabah Namazının bereketi...

Dedem, 'sabah namazında kalkmak, berekettir' derdi. O nedenle, kendisi namaz öncesinde kalkar, evde kim var kim yok hepsini kaldırırdı. Günlerden Salı. Babam ile birlikte Salı Pazarı için Yozgat'a gelmiştim. Dedemin Şekerpınar bitişiğindeki evinde kalıyorum. İlkokula henüz başlamamıştım. Sabah namazından önce beni de kaldırdı. Kendisi abdest aldı, benim elimi yüzümü yıkayıp, elimden tuttu, yakındaki camiye gittik. Namaz sonrasında da Un Pazarı'ndaki tezgahının başında soluğu aldık. Henüz uykumu almamıştım. O nedenle dedem, büyük sandık içerisindeki satışa sunacağı eşyaları çıkarttıktan sonra, hazırladığı yatağa beni yatırıp, üzerime eski bir palto örttü, 'üşümeyeyim' diye sandığın kapağını üzerime kapattı. Uyumuşum, hemen...

  Sulu Fotoğraf...

Dün sabah işe gelmek üzere yola çıktığımda, olağan ziyaretimi yapmak üzere Foto Yalçın'ın kapısından içeriye dalış yaptım. Duvara, bir-kaç gün önce asmış olan fotoğrafı görünce dikkat kesildim. Halk Bankası'nın eski hali, Un Pazarı aralığı... Fotoğraf çeken, çektiren birileri.. Çömelmiş, adamın arkasında birisi siyah perde tutuyor, diğeri fotoğraf çekiyor.  'Acele vesikalık!' türünden. Anılarım depreşti, o günlere gittim...

Yozgat hatırası...

Sandık içerisinde uyumaya çalıştım ama olmadı. Kalktım, dedemin yardımıyla, indim aşağıya. Dedem elimden tuttu, şimdiki Şemsiyeli Sokağın bulunduğu bölgede Un Pazarı'ndan Meydan Yeri'ne kadar uzanan bir kahve vardı, asıl 'Aynalı Kahve' orasıydı. Her tarafında ayna vardı, taş yapılı, oval geniş camlarıyla insanları ağırlardı. Orada kapının önünde duran tahta iskembelere oturduk. Dedem kendisine çay söyledi, bana limonlu su. Soğumasını beklerken, gözüm Halk Bankası'nın yan tarafında duran Askerlere takıldı. Birer ikişer oturup, fotoğraf çekiniyorlardı. Sonradan 'Yozgat Hatırası' yazdığını öğrendiğim, bir bez parçası önünde. İşte ilk o zaman tanıştım, fotoğraf makinesi ve fotoğrafla...