CENDERMELER atamı götürürlerken kaçıp geziyordum. Aklım iyice yetiyordu. Nereye, niçin götürdüklerini bilmiyordum. Çocukluk bu ya, ben 7-8 yaşında, kardeşim Ehmet (Ahmet) 5-6, küçük emmin Ali daha doğmamıştı. Keçe Ebenin üzeri yüklüydü. Şöyle birbirimize sarılıp doya doya, koklaya koklaya helalleşemedik. Birbirimize sarılıp ağlaştık. Elden ne gelir, gidiş o gidiş bir daha haber alamadık. Belkide şehitlik pusulası geldi de ben unuttum. Köyde Mevlüt Hoca’dan gayri okuma yazma bilen mi vardı? Evimizin bütün yükü anamın ve benim üstüme kaldı. Evimizin yükü dediysem, kulak asma, öyle uzun boylu, görünür yerde malımız, mülkümüz yoktu. Atamın, yani Mahmut Dede’yin iki kardeşi vardı. Ümmet ve Mehmet Emmin. Bizim obaya da, bu yüzden olsa gerek, Ümmet Evi derlerdi.

Kardeşlik bu ya ortada ne varsa kadere kısmet bilik atıp bölüşmüşler. Atam çobanlık yapardı, çobanlık bizim obanın mesleği idi. Belki bu yüzden olsa gerek Ümmet Evi’nden çoban, Alanya ‘dan kadı çıkar derlerdi. Eben yani anam keçe gibi kadındı, mübarek kadın avrat paşası idi, Şahmarandı sanki. Keçeyi bilmez değilsin ya, soğuk sıcak, yaş kuru, bıçak kılıç işlemez, vız gelir. Şimdi bakıyorum da öyle kadın kaldı mı, var mı, arada bul. Allah ona rahmet etsin nur içinde yatsın benim anam. Anam güzel kadındı.

Dul kalınca herkesin gözü üstünde kalmış olacak ki, konu komşu bir araya gelip köyde evli Göcen Yusuf adlı birisiyle nikahlamışlar. Niye, nasıl, gönlüyle mi, rızasıyla mı orasını pek bilmiyorum. Böyle karışık işleri oldum olası bilmem aklım yetmez ve de sevmem! Belki Ehmet Emmin’den sen de duymuşsundur. Göcen Yusuf’u ormanda yakalamış, bir kuyudan atacak. Göcen bir punduna getirip elinden kurtulmuş kaçıp doğru anamın eteğinin altına saklanmış. “Uşakların beni öldürüyorlar kurtar beni” diye yalvarmış. Bunu duyar duymaz Eben elinde meşe ağacından bir değnekle hışımla gelmiş.

Ulan itin dölleri gayrı başıma erkek mi kesildiniz de adam öldürüyorsunuz? Ne yapsaydım kötü yola gidip, dile mi düşseydim? Dokunmayın adama, yoksa südümü helal etmem size” demiş. Bu ana sözüne ne denir, ana sütü, ana hakkı denince akan sular durur. İşte ben, bu Yusuf kelimesini adını bu yüzden (Hz.Yusuf beni affetsin) sevmem, aklıma esef, üzüntü, kıskançlık gibi bulanık kelimeler gelir.

Bilen bilir, arif olan anlar!

Yıllar geçti, iş başa düştü Dedemin akıbetini araştırmaya başladım. Askeri kaynaklar Kızılay kaynakları, Kafkas İslam Ordusunda Şehit düşen Yozgatlı 38 Şühedanın listesinde izine rastlamadım.

Anladığınız, tahmin ettiğiniz gibi dedem Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusuna katılmış ve Bakü Muhaberesinde şehit düşmüş. Şehit olmuş, olmasına da kayıtlarda niçin adı yok. Azeri Türk’lerinin dediği gibi gökten melekler gibi inip Azerbaycan’ın kurtuluşuna koşanlardan! Azerbaycanlı meslektaşım dostum sevgilim Matanat Kurbanov (ki ben ona Letafet derim) bana müjdeyi gönderdi. Azerbaycan’daki Türk Şehitliğinde bulduğu bir mezar bilgilerini yolladı.

Şehidin kimliği dedemin kimliğine uyuyor. Mustafa Oğlu Er Mahmut 1308 Sinop, 1334 Bakü Muhaberesinde şehit. Ama Sinop kelimesi, ismi şüpheli. Acaba Azerbaycan’a Sinop’tan deniz yoluyla mı gittiler? Öyle yada böyle, ne fark eder? İster Sinop ister Yozgat. Şehit bizim, hepimizin şehidi.

Sülalesinde şehit olmayan Türk var mı? Allah bütün şehitlerimizden razı olsun ahirette mekânları cennet olsun. Olacaktırda!... Bundan adım gibi eminim. Babam, dayım, emmim bütün güzel insanlar şehitler yağız atlara veya Kınalı binip gittiler. İş başa, bize düştü. Biz de onların kutlu hikayelerini yazmalıyız. Belli ki bunda da bir (Allah katında) hikmet vardır.!...

Devam edelim, babamın dalısında bir kendirden dokunmuş hurç, içinde çekiç, mala.

Bunlarla para kazanıp geçindirirdi evini. Duvar ustasıydı. Yalandan ne çıkar işi, gücü buydu. Öpülesi elleri çoğu zaman katranlıydı parmakları zerdeçala benzerdi. Mavi gözlü, çekme kartal, Peygamber ve Osmanlı burunlu ak buğday benizli, babaların en güzeli! Burnuyla da övünürdü. Atta arın (alın) yiğitte burun derdi. Harman hasıl ortadan kalkınca sırtına kendir hurcu vurup doğru çalışmaya koşardı. Evinin eksiğini yediğini, tedarik edip dönerdi. Dönüşünü bayram bekler gibi beklerdik. Ara sıra, eli bollaşırsa kınalı şekerler de getirirdi. Ara sıra diyorum size bana bakmayın ha eli sıkıydı.