Komşumuz değirmene un öğütmeye gidiyormuş. Annem komşuya gidip rica ederek:
“Şu bizim buğdayı da götürüp öğütsen, Oğlum’uda yanında götür, yardımcı olsun.”
Komşu biraz düşünerek ,tamam dedi. Sabah, erkenden eşekleri hazırlayıp, un olacak olan onar çiniklik buğday çuvallarını eşeğe yükledik. İki eşek yükü bizim, üç eşek yükü de komşumuz Çerkez Yusuf’un. Acıkınca yemek için, azık çantamızda  tereyağla yufka ekmeğin ufalanarak ve yumurtayla yapılan  omaçlı ..dürümleri de alarak yaklaşık onbeş kilo metrelik yola çıktık.               
Yusuf Amca yolda türkü söyleyerek, arada sırada bana takılarak hoş bir yolculuk yapıyoruz. Bizim köyün arazilerini geçip. Eşrefin Su Değirmenin bulunduğu Dedik köyünün arazilerine girmiştik. Eşeklerle beraber kağnı yokuşu aşağı inerken, bizim eşek başını yere eğince sırtındaki un çuvalı  yere düştü. Yusuf amca ile düşen çuvalı yükleyelim derken diğer iki eşek de yükünü düşürdü.
Düşen çuvalları birlikte yüklemeye çalışıyoruz. Ne mümkün, benim gücüm yetmiyor. Yusuf amca sinirlendi: “Allah seni bana belamı gönderdi.”diyerek, bir taraftan beni dövüyor.
Ben; iki gözü iki çeşme ağlıyorum. Yusuf amca:
“Sus zırlayıp durma, sen şu kaçan eşekleri getir,
ben de karşıdaki çobanı getireyim de çuvalları-birlikte
yükleyelim.” dedi.
Öyle de yaptık. Zor da olsa çuvallar yüklenerek bu yolculuğumuz değirmene gelerek
tamamlanmıştı.
Götürdüğüm unlukları, sıradaki çuvalların yanına
koyup değirmencinin yanına gelerek:
“Bizim unlukları ne zaman öğütürsün? ” diye sorduk. Değirmenci:
“Sizin sıranız 3-4 günde ancak gelir, ister bekleyin, isterseniz
gidip daha  sonra gelin. Unluklarınıza bir şey olmaz, korkmayın.” Diyerek, yanımızdan ayrıldı, değirmenin içine girdi. Yusuf amca orada bir tanıdık
buldu. Arkadaşına:
“Madem sen burada kalacakmışsın bizim çuvallara; da bakar ol, ben bu çocuğu köye bırakıp daha sonra geri dönerim.” dedi. Arkadaşı da kabul
etti.
Yusuf amca ile ben eşekleri de alıp köye geri, döndük.
Anneme değirmene giderken yolda olup bitenleri
birer birer; anlattım. Götürdüğümüz unlukları da 3-4
gün sonra gidip alacağımızı; söyledim. Annem bana:
“Oğlum evde su kalmadı, getirebileceğin bir kap al da
pınardan eve biraz su getir. Ben çok yorgunum ve hastayım pınara gitmeyeyim, dedi.
Ben  kardeşlerimi ve su getirebileceğimiz kapları alarak pınara vardık.
Sularımızı doldururken, pınarın yakınındaki
Caminin yanında oturanlardan birisi bana seslenerek:
“evlat, biraz su getir de babanın canı için
içelim.”dedi.
Ben derhal kardeşimin elinden sitil su kabını
alarak, içini suyla doldurup, Caminin önündeki cemaate
götürdüm. Sırayla suyu içtiler.
“Babanın canına değsin diye söylendiler. Benim kafamda sorular oluşmuştu. O soruları sormadan edemeyecektim. Caminin imamına:
“Hocam, ben size bu suyu getirince babama ne faydası
olur? ” dedim. Hoca:
“Senin getirdiğin bu su ile babanın
ruhu rahat eder. Baban sevinir, oğlum benim için
birilerine yardım ediyor, su isteyenlere su veriyor, diye
çok memnun olur dedi.”
Ben cevabımı almıştım. Cemaate dönerek: “Su getireyim mi? İçmezseniz bile yüzünüzü
yıkayın.” diye sordum. Cemaat tatlı tatlı gülerek:
“Haydi getir de içelim.” dediler.
Durur muyum, Baba… dedin mi akan sular durur. Hemen bir çaydanlık su daha götürdüm. Babamı sevindirecek
bu hareketler hoşuma gidiyordu.
Bu arada da evin su ihtiyacını Pınardan bir kaç sefer  taşıyarak evin su ihtiyacını da giderdik.
***
ÇOCUK OLMAK 
İSTİYORUM--2
 
Ben. Çocuklarla oynamak istemiyorum!.
Onlar çok güzel kokuyor, ben Çocuk olmak istiyorum.
Hele birde... “Ya piyon gel” diyorlar ya.
Güller arasında. Çocuk olmak istiyorum.
Öksüzlüğün tadına vararak.
Garipler diyarında. Sohbetler dinleyerek.
Oda!... öksüzdü, diyerek.
Dayıya! giden!... Çocuk olmak istiyorum.
 
Bir çocuk bana dolu  ceplerinden, erik verdi.
Bunları ,karşı bağdan yolduk.
İstersen  daha getirelim diyerek...
Rızasız  bahçe yolunmaz diyen. Çocuk olmak istiyorum.
 
Sana elbise, Ayakkabı alırım diyerek.
Avunup  kavrulmayı .
Baba, ana yanında. Onlar sız  olup.
       Yırtık ayakkabı içinde üşümeyen. Çocuk olmak istiyorum.
Selam ve dua’larımla.