Gazetelerin merkezleri İstanbul dışı için “taşra” der. Gazetelerin baskı tesislerinin bulunduğu İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Trabzon ve Antalya baskıları da ikiye ayrılır. İlk baskılara “taşra”, sabaha doğru en son haberlerin de yayımlanabildiği baskılarına ise “şehir içi baskısı” deniliyor. 
    Gazetelerin “taşra baskısı”nda,  Anadolu’nun il ve ilçeleriyle ilgili haberler de yayımlanır. Bakarsınız ki kentinizin futbol takımıyla ilgili geniş bir haber vardır. Ancak, sanmayın bu haberlerin her yerde yayımlandığını. Sadece, yörenize gelen gazetelerde bunu görebilirsiniz.
    İşte, Anadolu basının ayrıcalığı da burada ortaya çıkar. Kentinizin futbol takımının da, bozuk olan yollarınızın da, yöresel sorunlarınız da yayımlandığı yerel gazete, bıkmadan usanmadan bunları dile getirir. Ama bunları yaparken de inanın korkudan, çekinildiğinden değil “yüz yüze bakıyoruz, ayıp olmasın” diye bazı haberlerin de bilerek yayımlanmadığı da olur.
    Tüccar falancanın çekini ödeyememesi nedeniyle mahkemelik olduğunu Seda duyar duymasına ama, böyle dar gününde, zor gününde bir de haber yapılmasına gönlü razı olmaz.
    Tarık, hangi olayın karakola, savcılığa gittiğini bilir. Ama, bu haberi yazarsa, her gün gazete bürosunun önünden geçen, kendisine de selam veren kişinin yüzüne nasıl bakacağını düşünür. Yani haberi yazan da, habere konu olanlar da birbirini tanıyan insanlar olması, Anadolu da mesleği daha da zor yapılmasını beraberinde getirir.  
    Yani, yerel gazetecilikte dengeleri de korumak zorundasınız. Ama hep öncelik “ayıp olmasın” denilip kendi kendinize oto-sansür uygularsınız. Yazsanız bir türlü, yazmazsınız bir türlü. İşte, öyle-böyle tam 45 yılı geride bırakabiliyorsunuz… 
Yozgat tanıtım günleri
    Türkiye, yeni bir seçime gidiyor. Nasıl bir tablo çıkar belirsiz. Bir milletvekili adayı bol keseden Yozgat için vaatlerde bulunuyor. Kendisi ne milletvekilliğinden vazgeçiyor, ne de ayda yaklaşık 50 bin lira ödenek aldığı çalıştığı ikinci yerin yönetiminden vazgeçiyor? Yozgat seçmeni, din-iman diyenlerin artık oyununa bu seçimden itibaren gelmemeli. 
    “Yozgat” deyince içim ürperir, gözlerim dolar.
    Gazeteciliğe Yozgat’ın Yerköy ilçesinde Nazım Kayhan ağabeyimin “Yerköy” gazetesinde haberlerim yayımlanmaya başladığında “Ben bir daha bu işi bırakmam” demiştim.
    Aradan  yıllar geçti… Elinizde tuttuğunuz gazetemiz İLERİ’nin bir dönem sorumluluğu bendeydi. Yayınını sürdürdüğü her dönemde İLERİ bağımsızlığını korumayı bildi. Sevgili Aslan Karadeli döneminde de, Mükremin Kayhan’ın sahipliliğinde de ilkeli gazetecilik İLERİ ile hep birlikte oldu. Nereden mi biliyorum? Çünkü bu gazetenin yıllardır okuruyum. Gazetenin bir aksilik nedeniyle ulaşmadığı zaman telefonla “gazetem gelmedi. Bir aksilik mi var?” diye soranlardanım… 
    Siyasi hava nasıl eserse essin, İLERİ bunların karşısında hiç eğilmedi, birkaç reklam alacağım diye kimseye boyun eğmedi, yayınında dalgalanma yaşanmadı.
    Bir zamanlar bol keseden para dağıtan, şimdi zorda giren Yozgat’ın tanınmış bazı şirketleri karşısında da hep dik durmayı bildi.
    O yüzden İLERİ’yi, gazetemizin sahibi Mükremin Kayhan’ı seviyorum… 
    Daha çok kitap imzalamak için gittiğim Atatürk Kültür Merkezi’ne, son gidişim de Yozgat Tanıtım Günleriyle ilgiliydi. Valimiz Necati Şentürk, Belediye Başkanımız Yusuf Başer, Federasyon Başkanımız Ahmet Koç, Yozgat’ta her gün “tuğla üstüne tuğla koyan” kıymetli hemşerim Bilal Şahin’i, hep Yozgat’ı yazılarıyla, türküleriyle yaşayan, yaşatan Salim Taşçı, Mehmet Saygı’yı, Mustafa Erkılıç’ı, Yavuz Aksoy’u Durak Düz’ü ve daha nice hemşerilerimi gördüm.
    Herkes bu tanıtımda üzerine düşeni yapıyordu…
    Çedeneli kavurga yiyerek, Sarıkaya’yı, Sorgun’u, Yerköy’ü, Yozgat’ı, Çekerek’i dolaştık.
    Çünkü, kaybolmuş, silinmiş her şeyden birir örnek kalmıştı. Kağnısından, çam bardağına, gaz lambasından idareye…İnternette İLERİ’nin sayfasına bakıyorum. Gazetede şöyle yazıyor: :
    İLERİ 45 yaşında.
    Bize, “yolun, bahtın açık olsun, seçimler de ülkemiz için hayırlı olsun” demek kalıyor…